hikaye-ve-zaman-i

Küçücük boş bir vakit, ihtiyacım olan şey; kendime ayıracağım küçük bir zaman dilimi. Her şeyden,herkesten uzak, paylaşılmamış, kimseyle heba edilmemiş bir zaman dilimi… Zamana karşı koyabileceğimi sandığım yalnızlık vakitleri, nefes alabilmeme vesile olacak olan. Zamana hatta mekana ait olmadığımı hissedebileceğim anlar dizisi. Hesabı, kitabı bir kenara bırakacağım. O kadar bol ve bir o kadar da kısıtlı ki şu zaman denilen şey… Akıp gidecek, harcanacak, hesabı tutulamayacak kadar bol ancak geçip gittikçe harcanışına engel olamadıkça elinizden kaymasına üzüleceğiniz kadar az…

 

Şu sıralar bana hep az, hep yetersiz geliyor zaman. Yetmiyor; yetişemiyorum hızına, gidişine. Anlatmak istediklerimi anlatamamak mı beni üzen? Zamanın bir arasına sıkıştırıp diyeceklerimi tek tek anlatasım var; yetmiyor yetişemiyorum hızına.

 

Hikâyelerimizi  değiştirmemizden bahsetmek istiyorum aslında ama nasıl anlatacağımı, nasıl söyleyeceğimi bilemiyorum. Herkesin mutlaka bir hikâyesi vardır; sizin, yanınızdakilerin, anneannenizin dedenizin, küçük kız kardeşinizin.

 

Öyle değil mi? Hikâyelerimiz var birbirimize anlattığımız, birbirimizi öyle tanıdığımız ve tanıttığımız hikâyelerimiz. Kimi hikâyeler başarı öyküsüdür, kimileri ayrılık, kimileri hüzün… Hastalık hikâyesi taşıyan yaşamlar vardır, ölüm hikâyeleri taşıyanlar ve daha pek çok temaya sahip hikâyeler.

 

Ama illaki vardır hikâyeler… Ben de insanları hikâyelerine göre tanır, hatırlarım; hikayelerini önemser, hafızamda tutarım. Hafızam iyidir; anlatılan hikâyeleri unutmadan korurum. Böyle olunca da aynı hikâyeyi birden fazla dinlediğim olur.

hikaye-ve-zaman-ii

Hiç değişmeden anlatılan hikâyeler ilgimi çeker. Farklı vesilelerle, aynı insandan, aynı hikâyeyi birkaç kez dinlersem ve o kişinin, bu hikâyeyi, her seferinde aynı anlamı vererek anlattığını görürsem, bu hikâyenin o insan için bu anlama geldiğini anlarım. Benim esas ilgimi çeken şey hikâyelerin değiştirilmeden anlatılması. Yıllar geçmesine rağmen neden hikâyelerimiz değişmiyor ya da değişiyor da biz mi fark edemiyoruz? Neden aynı hikâyeye tutunup kalır insan?  Yoksa zamanın bir karesinden sonra yaşamayı bırakır ve eski hikâyemize mi tutunuruz? Ya da benim şu sıralar hissettiğim gibi zamanın akışına yapacaklarımızı bir türlü sığdıramaz ve sonra akıp gitmesine izin mi veririz? Bilmiyorum ama sıkılıyorum değişmeyen hikâyelerden; dönüşüme uğramamış yaşamları keyifsiz buluyorum.

 

İlla ki bir farklılık, bir hareket olmalı gibi geliyor yaşamda. Bu nedenle de yaşamını ustaca değiştirenler hep merak uyandırıyor bende. Onları arıyor, buluyor, okuyorum hep. Başarısızlığa yenilmeyenler, hastalığı yok sayanlar, engellerine takılmayanlar hep favorim. Onları okumak, dinlemek yaşamdan ümidimi kesmememe vesile oluyor. Hepimize oluyor aslında. Yaşam okulundan mezun olabilmek için ne gerekiyor, ne öğrenmeli henüz bilemiyorum ama hayatta olduğumuz süre boyunca değişmemiz ve değiştirmemiz, bu hayattan çıkardığımız en temel ders olsa gerek diye düşünüyorum.  O nedenle diyorum ki hikâyelerimizi değiştirelim; eski versiyonları bırakalım; yeni, dönüşmüş kendimize merhaba diyebilmek için anlattığımız lakırdıları değiştirelim. Basmakalıp hikâyeleri bırakıp kuralları aştığımız yeni hikâyeler oluşturalım. Hep birlikte yeniye ve daha iyiye yer açalım.

Sevgiyle…

 

Yurdanur Güleç

Share This