Köylerden birinde Ankhar adında bir adam yaşarmış. Kendi halinde biriymiş. Tarlada işine gelir gider, evde karısı onu bekler; sıradan bir hayat yaşarlarmış. Bir gün Ankhar hasta olmuş ve çareyi uzak diyarlarda aramak için eşini ve çocuklarını köyde tek başına bırakarak, yola koyulmuş.

Karısı Meyd kocasının yokluğuna alışamadığı için hasta olup yataklara düştüğünde kızı Ceyd’in çalışıp evi geçindirmekten başka çaresi kalmamış. O zaman kadar tüm hayatını evde, el bebek gül bebek geçiren Ceyd ne yapsın, nereden başlasın bir türlü bilemiyormuş. Bildiği tek şey eğer çalışıp para kazanmazsa aç kalacağıymış. Hatta sadece kendisi aç kalsa yine iyi, tüm ailesi aç kalacakmış. Ceyd de buna razı olamayacağı için ne iş olursa olsun çalışmaya kararlıymış.

Pamuk tarlasında başlamış önce. Bembeyaz pamuklar gözüne pek bir hoş görünmüş. “Ah” demiş kendi kendine “İşte hayallerimin yaşamını bembeyaz tarlada çalışarak karşılayabilirim!” Gel zaman git zaman yorulmuş Ceyd. Ne tarla eskisi kadar beyaz görünüyormuş gözüne, ne de yaptığı işe dermanı kalıyormuş. Kendini çaresiz hissederek toplarken pamukları, uzak diyarlardan gelen tüccarlarla yolu kesişmiş Ceyd’in. Çölü geçip başka diyarlara giderse, daha çok para kazanabileceği bir iş bulabilirmiş. Hem belki tüccarlardan biri onu beğenir ve evlenirse hiç çalışmak zorunda kalmazmış.

Takılmış tüccarların peşine, ipekli elbiseli kadınlar gözüne pek bir hoş görünüyormuş kervan yolunda. İç çekerek bakıyormuş onlara, belki bir gün kendisinin de ipekli bir entarisi olurmuş umuduyla. Yolda bir tüccar Ceyd’e aşık olmuş; Ceyd’in de duyguları yok değilmiş hani. Adam’ın içine sinmeyen birkaç huyu varmış ama Ceyd böylesi bir tüccarı bir daha bulamam diye görmezden gelmiş içine sindiremediklerini. “Âşık ne de olsa” diye kendi kendinin gözünü ipekli şallarla bağlamış Ceyd; bir sürü hakarete maruz kalmış kalmasına ama bir türlü tüccarı bırakamamış.

Vaat edilen uzak diyarlar baya bir uzak ama bir o kadar da güzellikten yoksunmuş. Evin dört duvarı arasında Ceyd; anne özlemi, hayat kargaşası, belirsizlikler derken iyice bunalır olmuş. İş bu ya, tüccar da varını yoğunu kaybetmiş. Hayatın yükü yine Ceyd’in kucağına düşmüş. Hem de yolunu, izini, dilini bilmediği bir diyarda. Ne iş bulduysa yapmış Ceyd. Kazandığı iki kuruş paraya da tüccar el koyuyor,  o el koymasa yeme içmeye gidiyormuş parası. Tüccar da kendini iyiden iyiye salmış, içkiye haşhaşa vurmuş.

Günlerden bir gün Ceyd artık başka bir çaresi kalmadığını düşünerek, bulduğu bir kervanın arkasına takılıp; evine dönme umuduyla yola koyulmuş. Yıllar kervanın peşinde geçmiş. Ne evine dönebilmiş ne de bir yerde durabilmiş. Diyarlardan birinde bir bilgeye rastlamış. Bilgeye yolunu kaybettiğini, kendini hiçbir yere ait hissedemediğini ve en güvendiği insan olan tüccarın tüm insanlara olan güvenini kırdığını anlatmış. Sormuş sonra “Ne yapmalıyım?” diye. “Artık annemin evine dönmek istemiyorum. Kervanla birlikte gezmekten yoruldum. Tüccar zaten başka bir hayat kurmuştur kendine. Ne gidecek bir yerim, ne de dönecek bir evim var. Ne yapmalıyım lütfen bana söyle”

Bilge gülümsemiş ona. Heybesinden bir kitap çıkartmış. Demiş ki:

“Oku!”

Kitaba bakan Ceyd yazıları tanımamış. “Bu hangi dil? Ben bu dili bilmiyorum. Nasıl okuyayım?” diye yakınırken Bilge çoktan yoluna koyulmuş bile. Dönüp arkasına bile bakmamış. Elinde dilini bilmediği bir kitap, kalbinde kocaman bir boşlukla kervana geri dönmüş Ceyd. Gördüğü herkese sormuş, kitabı göstermiş onlara ama kimse o dili bilmiyor, konuşamıyormuş. Ne yapacağını bilemeyen Ceyd için günler olduğu gibi geçiyor, dünya kendi tıkırında dönüyormuş. Kervan ile köy köy dolaşırken kitabın varlığını bile unutmuş Ceyd. Ta ki bir gün, tedavisi mümkün olmayan, yakalananın yalnız başına öldüğü bir hastalığa tutulana kadar.

Kervandakiler korku içinde, onu bir köye bırakıp kaçmışlar. Ceyd köyde kaderine razı olmuş ölümü beklerken bambaşka diyarlardan kervanlar geliyor geçiyor; kimisi duruyor kimisi yoluna devam ediyormuş. Seferi ya da köylü fark etmeden herkes hastalığın kendisine bulaşacağı korkusuyla Ceyd’den uzak duruyormuş.

Alışmış yalnızlığa ama ölmüyormuş da. Hayatında sahip olmak istediği şeylerden bu kadar uzak, terk edilmiş hissetmek onu iyice çaresiz kılıyormuş. Bir akşamüstü zihni bu düşünceler ile meşgulken, göl kıyısındaki ağaca yaslamış bedenini. Birden değişik bir kuş görmüş ağacın dallarında. Kuş sanki ona sesleniyor, peşinden gelsin diye çırpınıyormuş. Çırpınışları sonunda pembe bir tüy düşmüş Ceyd’in kucağına. Tüye dikkatle bakmış Ceyd, hayatında daha önce hiç pembe bir tüy görmemiş. Merakından kuşu takip etmeye başlamış.  Az gitmiş, uz gitmiş de yolunu hep tüyler süslemiş Ceyd’in. O şekilde doğru yolda olduğunu anlıyormuş.

Günler gecelere, geceler aylara, aylar uzun yollara çıkıyormuş. Tek derdi kuşu bulmak olan Ceyd, yolda bambaşka insanlar tanımış. Farklıymış o insanlar. Sanki hiç tanımadığı ama bir o kadar da ruhunda hissettiği ailesindenmiş gibi. Her tanıdığı insanda bir şey görmüş Ceyd. Kiminde terk eden babasını, kiminde çaresizliği öğrendiği annesini ama en çok da kendini.

Topladığı tüyleri biriktiriyor; kafasına taç yapmak için düzenliyormuş. Tek bir tüye daha ihtiyacı varmış tacı tamamlamak için ama kuş bir görünüp bir kayboluyor; Ceyd de son tüyü bir türlü toplayamıyormuş. Bir gün uzak yamaçlarda görmüş kuşu, o son tüyü almak için hızla peşinden koşarken ayağı takılıp düşmüş Ceyd ve derin bir uykuya dalmış. Rüyasında bilgeyi görmüş. Görür görmez kitap gelmiş aklına. Tüyü unutmuş.

“Bana verdiğin kitabı okuyamadım, çünkü dilini bilmiyorum. Ben değil tanıdığım kimse bilmiyor o dili” demiş.

“Bak!” demiş bilge, “Görmek için bak!”

“Dinle!” demiş sonra, “Duymak için dinle!”

Ceyd gözünü açtığında gece olmuş bile. Issız yamacın kıyısında başında bir ağrı ile çadırına dönmüş. Heybesine bakmış, kitabı bulmuş. Açmış ve anlam veremediği kelimelere bakmış. Görmek için bakmış; tüm dikkatini vermiş duymak için susmuş.

“Hazırım.” demiş içinden. “Ne yazıyorsa anlamaya hazırım.” Birden bir kuş sesi gelmiş çadırın dışından. Rüzgârla havalanan tüy çadırdan içeri girdiğinde, kitaptaki anlamsız harfler yer değiştirmeye başlamış.

“HER ŞEY SÜKÛNET VE CESARETLE BAŞLAR.” yazıyormuş ilk sayfasında.

SÜKÛN ET Kİ KENDİNİ DUYASIN. CESARETLE KENDİNİ BULASIN.”

 

O gece gözleri dola dola, kana kana okudu o kitabı Ceyd. Huşu içinde kitabı bitirdiğinde, günün ilk saatleri olmuştu bile. O günden sonra, Ceyd yolunun kesiştiği özel insanları ruhuna ekleyerek o güzel köyden ayrılmış, kendi yolunun yolcusu olmaya niyet etmiş. Bir yere ait olma ihtiyacını katlayıp kitabının arasına koymuş, tüm endişelerini de o sabah kitapla birlikte çadırda bırakmış. Bir yere sıkı sıkıya tutunmaya gerek duymuyormuş artık. Bir düşünceye ya da bir hayale. Ne olduğunu ve kim olduğunu bildiği yolunda ilerlerken omuzlarından tüylerin çıktığını görmüş, göz kırpana kadar kuş oluvermiş Ceyd; yürümeyi bırakıp uçar olmuş.

Ceyd her kanat çırptığında tüylerinden bir tanesi kopuyor ve civar köylere düşüyormuş. Sonsuzluğa doğru kanat çırpmaya devam ederken, varlığına duyduğu şükranla güneş tüylerini aydınlatıyormuş.

BEGÜM AVCI

<div class="social4i" style="height:82px;"> <div class="social4in" style="height:82px;float: left;"> <div class="socialicons s4twitter" style="float:left;margin-right: 10px;padding-bottom:7px"><a href="https://twitter.com/share" data-url="https://dergi.kuraldisi.com/kendi-gercegini-kesfetmek/" data-counturl="https://dergi.kuraldisi.com/kendi-gercegini-kesfetmek/" data-text="Kendi Gerçeğini Keşfetmek" class="twitter-share-button" data-count="vertical" data-via=""></a></div> <div class="socialicons s4fblike" style="float:left;margin-right: 10px;"> <div class="fb-like" data-href="https://dergi.kuraldisi.com/kendi-gercegini-kesfetmek/" data-send="true" data-layout="box_count" data-width="55" data-height="62" data-show-faces="false"></div> </div> </div> <div style="clear:both"></div> </div> <p><img decoding="async" class=" wp-image-7112 alignleft" src="https://dergi.kuraldisi.com/wp-content/uploads/sites/4/2023/07/55-Begum-AVCI-231x300.jpg" alt="" width="89" height="116" />1990’da İstanbul’da dünyaya geldi. Yüksek öğrenimini Marmara Üniversitesi Eğitim Fakültesinde tamamladı. Çeşitli okullarda İngilizce öğretmeni olarak çalıştıktan sonra Yeni Zelanda’ya taşındı ve Auckland Institute of Technology’de Eğitim Yaklaşımları konusunda yüksek lisansını tamamlayıp, Yeni Zelanda’nın çeşitli bölgelerinde anaokulu öğretmeni olarak çalıştı. 2016 yılından itibaren Türkiye’de çeşitli özel kurumlarda İngilizce Öğretmeni olarak görev almaktadır. Bireysel Gelişim konusundaki arayışı yolunu Kuraldışı Akademi ile kesiştirdikten sonra kısa öyküler yazmaya başlamıştır</p> <span class="et_social_bottom_trigger"></span>
Share This