İnsanların kendine ve ilişkilerine iltimas geçmeye meyilli varlıklar olduğunu düşünebilirsiniz; ama bu tamamen doğru değildir. Başlarda her yer pozitif duygularla kaplansa da bu duygular ilişkinin sonuna dek gitmez. Gerçekte, ilişki olgunlaştıkça başta görmezden gelinen sorunlar gözde iyice büyümeye başlar. Bu sefer de sorundan başka şey görmez olur ya da olmayan sorunlar bulmaya başlarsınız. Gerçek olmayan çatışma kaynakları yaratırsınız. Kendinizi asla tecrübe etmeyeceğiniz çıkmazların içinde hayal edersiniz. İncir kabuğunu doldurmayan meselelere kafa yorarsınız. Bir başka deyişle gerçek olmayan ama ilişkinize fazlasıyla zarar veren sorunlar üretirsiniz.

Sonuç: Partnerinize ve ilişkinize gereğinden fazla yüklenirsiniz. Bunun için olumsuzluk yanlılığı denilen şeyi suçlayabiliriz. Bir deneyimin kötü ya da olumsuz taraflarına odaklanma eğilimine olumsuzluk yanlılığı denir. Başka deyişle, ilişkiniz iyi giderken olumlu şeyleri dikkate almaz, cepte sayarsınız. Dikkatinizi ne mi çeker? Sorunlar. Duyarsız yorumlar, unutulan işler, dırdır, dağınıklık ve rahatsızlıkların hepsi öne çıkar, çünkü onlar kolayca gözden kaçabilen huzurlu ve mutlu statükoda yaşanan sapmalardır. Kötü olanı fark etme eğilimi o kadar yaygındır ki 2018’de Science’ta yayımlanan bir araştırma, ilişkisinde büyük sorunlar yaşamayan kişilerin küçük sorunları büyütmeye meylettiğini ortaya koymuştur. Başka deyişle, görece sükûnet için minnettar olmak yerine var olmayan sorunlar yaratırız. Adeta ilişkimizin sürmesi için drama ihtiyacımız vardır. Klasik sorunseverlik.

İlişkiler zaten yeterince zordur ve onları daha zor hale getirmek için ekstra bir şey yapmanıza gerçekten gerek yoktur. Hedef iyi şeyleri fark ve takdir etmek, küçük sorunların küçük kalmasını sağlamak ve önemsiz sorunları görmezden gelmek olmalıdır. Bu kulağa basit gelse de günlük hayhuy içinde başarması zor bir hedef olabilir. Aşırı tepkilerinizi törpülemeniz ve gerçekte ilişkinizin sandığınızdan daha iyi gittiğini fark etmeniz gerekir.

Bu noktada “Ya ilişkime dair bildiğim her şey yanlışsa?” diye düşünürseniz sizi suçlayamam. O zaman yapmanız gereken, gerçeklerle yüzleşmek, gerçekten önemli olan neyse ona odaklanmak ve ilişkinizi hak ettiği gibi değerlendirmektir. Sokrates’in “Gerçek bilgi hiçbir şey bilmediğini bilmektir” dediği söylenir. İlişkiler söz konusu olduğunda “hiçbir şey” bilmediğinizi söylemek biraz abartılı olacaktır. Ben çocukken annem hep şöyle derdi: “Akıllı olmak, neyi bilmediğini bilmektir.” Bu hem hayat hem de ilişkiler için harika bir tavsiyedir. Annem:1, Sokrates:0. Şimdi aşırı özgüveninizi biraz düşürüp ilişki IQ’nuzun biraz geliştirilmeye ihtiyaç duyduğunu fark etme zamanı. Kabullenin. Uzmanlığınızın sınırlarını bilmek sizi kavrayışınızı artırmaya yöneltir. Bunu belki en iyi Benjamin Franklin açıklamıştır: “Bilmemek değil; öğrenmemek ayıptır.” Şimdi öğrenme zamanıdır.

Öncelikle lütfen ilişkiler konusunda aydınlanma yolunun engebeli olduğunu bilin. Bir noktada açığa çıkacak olan bir kör nokta, size doğru olduğuna inandığınız bir şeyin sadece bir mit olduğunu gösterir. Bu kaçınılmazdır. Herkes haklı olmaya bayılır, ama önünüze çıkan ve haksız olabileceğinize işaret eden yeni bilgilerle arada bir şüphe içinde bir varoluşa düşeceğiniz kesindir. İşin sırrı bundan sonra ne yaptığınızdadır.

En yaygın tepki, benim “evet ama” diye adlandırdığım, hiç de yapıcı olmayan bir tepkidir. Bu, hoşumuza gitmeyen fikirlerden kendimizi korumak için sıkça başvurduğumuz bir savunma mekanizmasıdır. Doğal eğilimimiz statükoyu korumaktır. Bilim bunun karşısında durduğunda mücadeleye girişiriz. “Evet…” deyip ardından “ama…” ile savunmamıza başlarız. “Evet ama”larımız genelde arkadaşlarımızın ya da bir tanıdığımızın yaşadıkları veya bir zamanlar duyduğumuz şeyler hakkındadır; ama kendi deneyimlerimize dayanan anekdotlardan, doğru olduğuna inandığımız alternatif “olgu”lardan ya da bağlam temelli saldırılardan da (“evet, ama bu sadece … olduğunda geçerli”) kaynaklanabilir. Dürüst olalım, herkesin anlatacak hikâyeleri vardır. Gerçek sorun şudur ki ne zaman ilişkimiz bilimden faydalanacak olsa “evet ama”lara başvururuz. Halihazırdaki inançlarımızı bırakmayı reddettiğimizde ise büyüme fırsatlarını geri teper ve kör noktalarımıza güç kazandırırız.

Aklımızdan önce kalbimizle hareket etme eğilimimizi, içe dönme ve farkındalık eksikliğimizi, sonsuz özgüvenimizi, kendi deneyimlerimize olan benmerkezci inancımızı, kötü zamanlamalarımızı, var olmayan sorunlar bulmaya olan yatkınlığımızı ve var olan inançlarımızla çelişen kanıtları göz ardı etmeye meylimizi de bunlara ekleyelim, sonuç ne olur? Ne olsun, kendimizi gereksiz şüpheler yaratarak ilişkimizi tehdit eden kocaman kör noktalarla baş başa buluruz. Artık bilimin ilişkinize ışık tutmasına izin verme zamanıdır. Şimdi 2’nci ve 11’inci bölümler arasında değineceğimiz on adet kör noktaya kısaca bir göz atalım:

 

  1. Erkeklerle kadınlar farklı değildir ve onların farklı olduğunu düşünmek sorunlara yol açar.
  2. Kişiye mükemmel ilişkiyi sağlayacak bir “ruh eşi” arayışı gerçekçi olmayan ve istikrarsızlık yaratan kötü bir yaklaşımdır.
  3. Partnerinizin seksiliğine vurgu yapmak ilişkinizi yıpratır; onun kişiliğine odaklanmanız daha iyi olur.
  4. Yanlış türden sevgiye odaklanmak ve seks hakkında fazlaca endişelenmek çok kolaydır. Gerçekte yapmanız gereken seks miktarı sandığınızdan daha azdır.
  5. Partnerinizi düzeltme fikri pek iyi bir fikir değildir. Partneriniz değişmek istediğini söylese bile işin sırrı kabuldür.
  6. İlişkiniz uğruna fedakârlıklarda bulunmak ters tepebilir. Daha bencil olup senden önce beni düşünmek ilişkinize faydalı olabilir.
  7. İlişkilerde uzaklık faydalıdır. Daha yakın olma isteği romantik gelse de aslında potansiyel bela işaretidir.
  8. İyi iletişim önemlidir; ama fikir ayrılıkları yaşamamak ilişkinizi kötü yönde etkiliyor olabilir. Yapmanız gereken netleştirmek, empati kurmak, katılım göstermek, özetlemek ve açık uçlu sorular sormaktır.
  9. Partnerinizin size iyi günde destek olması kötü günde destek olmasından daha önemlidir.
  10. İlişkiye ne zaman son vermek gerektiğini bilmek önemlidir. Bir ilişkiyi bitirmek sandığınız kadar kötü bir şey değildir.

 

Derler ki “Değerli olan hiçbir şey kolay elde edilmez.” Çoğumuz ilişkilere dair kavrayışımızı dünyayla ilgili hatalı fikirlerden oluşan oynak bir zemin üzerine kurduk. Bu konuda kendinize yüklenmeyin. Kimse mükemmel değil. Hepimiz ilişkilerimize zarar veren mitlere inanıyoruz ve gerçeği görmemizi zorlaştıran kör noktalara sahibiz. Şimdiyse içimize dönmek için biraz zaman ayırmaya hazırız. Artık “evet ama”larla, bahanelerle işimiz yok. Kendimize ve ilişkilerimize bu kadar yüklenmeyi bırakmaya hazırız. Olmayan sorunlar yaratmak yerine artık şeyleri olduğu gibi görmeye başlayabiliriz. Hadi, ilişkimize hak ettiği güveni sunmaya başlayalım. Gelecek on bölüm boyunca ilişkilerinizi geriye çeken on adet miti derinlemesine inceleyeceğiz.

Share This