• Affetmeye hazır mıyım? Size haksızlık, kötülük etmiş ya da zarar vermiş birini düşünün. Şu ifadelerden size gerçek görünen var mı? Yaptığı şey affedilemez. Bağışlamamı hak etmiyor. Affedecek olursam onu bedel ödemekten kurtarmış olurum. Affedersem beni yaralamaya devam etme izni vermiş olurum. Önce ortada adalet ya da bir özür, hatasını kabul etme olsun, öyle affederim. Bu ifadelerden biri ya da daha fazlası size bir anlam ifade ediyorsa enerjinizi muhtemelen kendiniz ve hak ettiğiniz hayat yerine başka birine karşı olmaya harcıyorsunuz demek. Affetmek başka birine verdiğiniz bir şey değildir. Sizin kendinizi serbest bırakmanızdır.
  • Hiddetinizin varlığını kabul edin ve salıverin. Kendinizle bir hiddet randevusu kararlaştırın. Öfkeli olmak tek başınıza yüzleşmek için fazlasıyla korkutucu geliyorsa, güvendiğiniz bir arkadaşınız ya da terapistinizden yardım isteyin. Öfkenizin varlığını tanıyın, boşaltacağınız bir kanal seçin ve eriterek dağıtın. Çığlık atın, haykırın. Kum torbası yumruklayın. Sopayla yeri dövün. Avluda tabak kırın. İrinlenip sizi zehirlememesi için hiddeti harekete geçirip dışarı çıkarın. Geride bir şey kalmayana dek durmayın. Bir gün ya da hafta içinde bunu tekrar yapın.
  • Kendinizi affedin. Beni yaralamış birini salıvermede güçlük çekiyorsam kendime yönelik suçluluk, utanç ya da hüküm barındırıyor olabilirim. Dünyaya suçsuz geldik. Kollarınızda değerli bir bebek tuttuğunuzu hayal edin. Ufacık varlığının sıcaklığını, duyduğu güveni hissedin. Merak dolu, ardına dek açık gözlerine, bütün, sırrına erilmez, bereketli dünyanın her bir ayrıntısını içine almak istercesine uzanan küçücük ellerine bakın. Bu bebek sizsiniz. Ona “Buradayım. Senin için yaşıyorum” deyin.

Sonuç

HAYAT BİR ARMAĞANDIR

Acıyı ortadan kaldıramayız, olanı değiştiremeyiz fakat hayatlarımızdaki armağanı bulmayı seçebiliriz. Yaraya değer vermeyi bile öğrenebiliriz.

Bir Macar özdeyişi vardır, en koyu gölgeyi mumun dibinde bulacağınızı söyler. En karanlık ve en aydınlık yanlarımız iç içe geçmiştir. Hayatımın en dehşet verici gecesi, Auschwitz’teki ilk gecem bana hayatıma o günden beridir geliştiren, güçlendiren yaşamsal bir ders verdi. En kötü koşullar defalarca ayakta kalmamı sağlayan iç kaynaklarımı keşfetme fırsatı sundu. İçe bakışla, bale öğrencisi olarak yalnız başıma ve çok çalışarak geçirdiğim yıllarım, cehennemde hayatta kalmama yardımcı oldu. Cehennem ise hayatım için dans etmeyi sürdürmeyi öğretti.

Hayat kaçınılmaz travma, acı, keder, mutsuzluk ve ölümle bile bir armağandır. Kendimizi cezalandırılma, başarısızlık ve terk edilme korkuları, onaylanma ihtiyacı, utanç ve suçlama, üstünlük ve aşağılık duyguları, güç ve kontrol gereksinimiyle tutsak ettiğimizde baltaladığımız bir armağan. Yaşam armağanını kutlamak, nasıl ayakta kalırız, bilemediğimiz zor taraflarıyla bile yaşadığımız her şeydeki armağanı bulmak demektir. Hayatı kutlamak, nokta. Sevinç, sevgi ve tutkuyla yaşamak.

Bazen kayıp ve travmayı geride bırakır, iyi vakit geçirir, zevkimize bakar, büyüyüp gelişmeye devam edersek ölmüşlerimize saygıda kusur edeceğimizi ya da geçmişe leke süreceğimizi sanırız. Fakat gülmekte sorun yoktur! Sevinç, neşe duymakta sorun yoktur! Auschwitz’te bile zihinlerimizde durmadan kutlamalar yapar, şölen yemekleri pişirir, en iyisinden çavdar ekmeğine ne kadar kimyon, Macar tavuk paprikaş yemeğine ne kadar kırmızı biber konacağını tartışırdık. Hatta bir akşam çuvallama yarışı yapmıştık! (Bilin bakalım kim kazandı?)

Her şeyin bir nedeni olduğunu, adaletsizlik ya da acıda bir hedef bulunduğunu söyleyemem. Fakat acı ve zorlukların gelişmemize, öğrenmemize ve olacağımız kişi haline gelmemize yardımcı olan armağan olduğunu söyleyebilirim.

Savaşın son günlerinde açlıktan ölmekteydik ve kampta yamyamlık baş gösterdi. Çamurlu zeminde hareketsiz yatmış, açlıktan sanrılar içinde insan eti yemeğe yenik düşmeden hayatta kalmak için dua ediyordum. İçimden bir ses, “Yiyecek ot var” dedi. Ölümün kapısında bile bir seçeneğim vardı. Hangi otu yiyeceğimi seçebilirdim.

“Neden ben?” diye sorardım. Artık “Neden ben olmayayım?” diyorum. Belki yaşadıklarımla ne yapacağımı ve nasıl şimdi burada olacağımı seçebilmek için hayatta kalmışımdır. Başkalarına hayatı nasıl seçeceklerini gösterebilmek ki annem babam ve bütün o masumlar boşuna ölmüş olmasın. Cehennemde öğrendiğim bütün dersleri şimdi size sunduğum bir armağana dönüştürebilmem için: Ne tür bir yaşam istediğinize karar verme, gölgelere saklı el değmemiş potansiyeli keşfetme, gerçekte kim olduğunuzu ortaya çıkarıp sahiplenme fırsatına.

Tatlım, dilerim sen de hapishaneyi bırakıp özgürlük çalışmana koyulursun. Çektiğin acıda kendi yaşam derslerini bulursun. Dünyaya nasıl bir miras bırakacağını seçersin. Acını ya da armağanını sonraki kuşaklara aktarırsın.

Share This