Kimsiniz siz? Size kim olduğunuzu sorsam nasıl cevap verirsiniz?

Yeni katıldığım topluluktaki hanımefendi konuşuyor; “Aramıza yeni katılan arkadaşlarımız var, şimdi onları tanıyalım.” Yeniler sırayla ayağa kalkıp adını, yaşını, çalıştığı yeri, kendince kendini tanımladığını düşündüğü şeyleri sıralıyor bir bir… Masanın sonunda oturuyorum ve ne söyleyeceğimi düşünüyorum. Sizinle ilk kez karşılaşmış bir gruba kendinizi nasıl tanıtırsınız? Öncelikle adımı söylemem gerek. Bana bir şekilde hitap etmeleri lazım değil mi? Etrafımda bana “şey” diyerek dolaşan insanlar istemem sonuçta. İşim? Ne iş yaptığımı ve nerede çalıştığımı söylesem kim olduğum konusunda bir fikriniz olur mu? Kabaca belki ama kendini işiyle tanımlayan biri olmadığımdan bunu söylemeyeceğim. Yaşım? Sonrasında daha genç göründüğümü duymak narsist yanımı okşayacak olsa da gereği yok. Nereliyim? Doğup büyüdüğümüz yerin kim olduğumuza etkisi büyük. Her ne kadar memleketçi bir tip olmadığımı düşünsem de kendimi sık sık herhangi bir özelliğimi doğmuş olduğum yerle ilişkilendirirken yakalıyorum. Nereli olduğumu şimdi söylemeye gerek var mı? Hemen açılacak bir hemşeri muhabbetine hevesli değilim, geçiniz. Kafamın içinde kendimi tanıtmaya dair tüm cümlelerden birer birer vazgeçerken geriye tek bir cümle kalıyor, en iyisi bu diye karar veriyorum: “Merhaba, ben Serap.”

Ben Serap. Kim olduğum sorusuna yıllardır kafa yormama rağmen henüz bir yere varabilmiş değilim. Bu sebeple birkaç cümleyle kendimi size tanıtamayacağım için kusuruma bakmayın lütfen. Başlangıç olarak herkesin konuştuğu ortamlarda susmayı tercih ettiğimi söyleyeyim. Kelimeleri sevmediğimden değil, susmak çok daha cazip gelmeye başladığından son zamanlarda. Kabul edelim, söylediğimiz şeyler pek de fazla anlam içermiyor çoğu zaman. Laf oluyor da torba bile dolmuyor hani.

Size bir sır vereyim mi? Ben yıllarca olduğumu sandığım kişi değilmişim. Hatta alakam bile yokmuş o kişiyle. Önce anne-babamın söylediği kişi olduğumu sanmışım. Onların bana davranışından bir kalıp çıkarıp, elbise yaparak giymişim üzerime. Sonra okula gitmişim; onların yerini öğretmenim almış. Çalışkan öğrencilerin daha çok sevildiğini keşfedince “çalışkan” olmuşum mesela. Arkadaşımla sokakta şakalaşırken bizi gören Huriye Teyze, anneme genç kızların sokakta yüksek sesle gülmelerinin hoş olmadığını anlatırken farkına varmışım artık “genç bir kız” olduğumun ve genç kızların davranışlarına dikkat etmeleri gerektiğinin. Evlenmişim sonra. Evlilik kurumunda eşit roller paylaştığımızı düşünürken evimize gelen annemin “Kocana çay koysana” deyişinden anlamışım eşit olmadığımızı, benim hizmet etmem gerekliymiş. Rehberlik yaparken otobüsün şoföründen “evli bir kadının” turizm sektöründe nasıl davranması gerektiğini dinlemişim. Herkesin bir fikri varmış benim kim olduğuma ve nasıl davranmam gerektiğine dair de bir tek benim yokmuş.

Kim olduğumu gerçek anlamda sorgulamam için bir fırtınanın gelip hayatım dediğim şeyi tamamıyla alt üst etmesi gerekliymiş. Beni tanımladığını düşündüğüm sıfatlardan birkaçını kaybettiğim zamana rastlar kendimle gerçek anlamda ilk kez baş başa kalışım. İşte o zaman tanıştım kendimle ben ve çok korktum. Korku, Serap dediğim kişinin büyük oranda başkaları tarafından oluşturulduğunu fark etmemden kaynaklanıyordu. Bu fark ediş aslında orda birinin olmadığını düşündürüyordu ki bununla yüzleşmek hiç kolay değildi. Bu kadar yıl nasıl böyle yaşayabilmiştim?
Biraz zaman geçince kim olduğumu düşünce yoluyla bulamayacağımın farkına vardım. Düşünce her zaman “dışardan” geliyordu çünkü ve doğası gereği sınırlıydı. Katıydı, kolay kolay değişmiyordu. O zaman anladım ki kim olduğumu ancak bilebilirdim ya da hissedebilirdim. “İçeriden” gelen bu bilişin etkisiyle soyunmaya başladım bir bir gerek diğerlerinin gerekse onların etkisiyle kendimin oluşturduğu kimliklerimden. Ben Serap’tım sadece, olduğum kişiydim.
Doğduğum yer, konuştuğum dil, aldığım eğitim, soluduğum hava, yediğim yemek elbette etkiliyordu kim olduğumu ama nihayetinde insandım. Dünyanın herhangi bir köşesinde yaşayan bir diğer insandan farklı değildim. Ve aynı şekilde özüm bir ağacın ya da bir köpeğinkinden farksızdı.

Merhaba, ben Serap. Kahveyi çok sever, eski kitap kokusuna bayılırım.

O akşam kendimi nasıl mı tanıttığımı mı merak ediyorsunuz?

– Evet, başka yeni gelip kendini tanıtmak isteyen var mı?

Sessizlik…

Share This