Neden bazen insanları anlamakta zorlanırız? Temel nedenlerden biri, beynimizdeki dünya temsilinin hayli yanlı olmasıdır. Hiçbir zaman dünyayı tam da olduğu gibi algılamayız. Beynimiz seçicidir ve sadece bizim önceden önemli olarak etiketlediğimiz şeylerin farkına varır. Dahası, farkına vardıklarımızın çok az bir kısmını, o da kısa süreliğine hatırlarız; uzun vadede hatırladıklarımız ise daha da azdır.

Eylemlerimizi ve tutumlarımızı yönlendiren, kişilik özelliklerimizin temelini oluşturan kendi dünya modelimizi işte bu sınırlı bilgiyle kurarız. İşleri iyice karmaşıklaştırmak ister gibi, fark ettiklerimiz kendini gerçekleştiren kehanete dönüşür: Verdiğimiz kararlar ve yaptığımız gözlemler algımızı daha da yanlı hale getirir ve biz geçmiş gözlemlerimizi destekleyen gerçekleri fark etmeye daha yatkın oluruz. Buna dikkat yanlılığı -ya da daha bilimsel terimlerle söyleyecek olursak, beyindeki talamus adı verilen bölgenin yukarıdan aşağı modülasyonu- denir. Sonuç olarak hep kullandığımız yolların dışına çıkamaz oluruz, kendiliğinden değişim bizim için neredeyse imkânsız hale gelir.

O zaman gerçekten değişmek istiyorsak çözüm nedir? Öncelikle, değişmeyi gerçekten istiyorsak mevcut dünya modelimizi sorgulamamız gerekir. Zihinsel haritalarımız başarılı bir insanın nasıl olması gerektiği, iyi ilişkilerin neye benzediği, başarısızlıkla nasıl baş edileceği gibi konularda varsayımlarla doludur. Bu fikirlerin çoğunu çocukken maruz kaldıklarımız sonucu, bazılarını da hayatın ilerleyen safhalarında öğreniriz, ama her halükârda çoğu bilinçdışımızda gizlidir ve biz onların farkında olmayız. Dolayısıyla ilk adım bu varsayımları bilinçli zihne getirmektir. Bunu yaptığımızda bazılarının hakikaten doğru; bazılarınınsa daha doğru içgörülerle değiştirilmesi gereken gülünç fikirler olduğunu görürüz. Bu yolla kim olduğumuza dair içimizde yer alan modeli azar azar değiştirerek davranışlarımızda ve kişiliğimizde değişiklik yapabiliriz.

Öte yandan Carol Dweck’in açıkladığı gibi, tutumlarımız ya da zihniyetimiz bu süreci etkileme kapasitesine sahiptir: Eğer karakter özelliklerimizin tabiatımızın değişmez birer parçası olduğunu düşünürsek (sabit zihniyet) bu özellikleri sorgulamak ve değiştirmek için emek vermeyiz. İyi haber şu ki nörobiyoloji, beynimizin hayat boyu değişebildiğini gösteren bol miktarda kanıt bularak gelişim odaklı zihniyeti desteklemektedir. O yüzden bu bölümde neden bazen sabit zihniyette takılıp kaldığımızı, bunun beyin plastisitemizi nasıl etkilediğini, beyinlerimizi bu çıkmazdan nasıl kurtaracağımızı ve kişilik özelliklerimizi, tutumlarımızı ve davranışlarımızı değiştirmek için elzem olan gelişim odaklı zihniyete nasıl yöneleceğimizi konuşacağız.

Tek yumurta ikizleriyle yapılan çalışmalar kişilik özelliklerimizi belirleyenin yüzde 50 oranında genlerimiz (yani ebeveyninizi suçlamak için her zaman nedeniniz var!), yüzde 15 oranında çevresel faktörler (özellikle de anne karnında ve erken çocuklukta yaşadıklarımız. Tekrar ediyorum, ebeveyninizi suçlayın!) ve yüzde 35 oranında kendi seçimlerimiz olduğunu göstermiştir. Yani, bir başkasını, mesela o korkunç öğretmeni ya da sizi terk eden o kız/erkek arkadaşı suçlamayı deneyebilirsiniz; ama nihayetinde tüm bu durumlarda yapabileceğiniz bir şeyler vardır.

Share This