Hem genler hem çevre

Her kişilik ve mizaç özelliği gibi, mükemmeliyetçilik de hem genlerimizin hem de çevremizin bir sonucudur. İkizlerle yapılan çalışmalar, mükemmeliyetçiliğin yüzde 24 ila 49’unun genetik olarak atalardan miras alınabildiğini söylemektedir. Dolayısıyla anne babamızdan aldığımız genler mükemmeliyetçiliğin gelişmesini etkileyebilir; ancak yukarıdaki rakamlar çevrenin daha büyük bir rol oynadığına işaret etmektedir. Genler mükemmeliyetçiliğin ana etkeni olsa bile, bu mükemmeliyetçiliğin değiştirilemeyeceği anlamına gelmez. Genetik mirasınızdan bağımsız olarak, yaptığınız seçimler ve eylemleriniz mükemmeliyetçiliğin hayatınızdaki zararlı etkisini değiştirmenize yardımcı olabilir.

Mükemmeliyetçiliğin, her türlü karmaşık insan davranışı gibi, tek bir nedenden değil, birbiriyle bağlantılı pek çok etkenden kaynaklandığını da biliyoruz. Mükemmeliyetçilik üzerinde az ya da çok etkisi olan birden fazla gen olması muhtemeldir; bu genler çeşitli çevresel faktörlerle etkileşime giren muhtelif biyolojik yolları tetikleyerek bu etkiyi yaratabilirler. Buna ek olarak, mizacın başka yönleri mükemmeliyetçiliğin yaşamınız üzerindeki etkisini hafifletebilir. Örneğin, bazı insanlarda yüksek standartlara ulaşmak için kuvvetli bir arzu ile beraber sağlıklı bir özsaygı seviyesi de olabilir, böylece bu insanlar kendileri için belirledikleri standartların bazılarına ulaşmadıkları durumlarda kendilerini aşırı eleştirmezler.

Mükemmeliyetçiliğin birçok farklı sebebi olduğunu anlamak önemlidir. Bu da mükemmeliyetçiliğin yaşamınızdaki zararlı etkisini azaltmakta faydalı olabilecek çeşitli yaklaşımların bulunduğu, mükemmeliyetçiliği ele almanın sadece bir yolunun olmadığı anlamına gelir. Mükemmeliyetçiliğin yaşamınızdaki zararlı etkisini azaltma süreci, bir dizi alet edevatı sırayla denemeye benzetilebilir – bazıları işe yaramayacaktır ve bırakılabilir; diğerleri faydalı olacaktır ve alet çantasına eklenebilir. Kullanacağınız aletlerin sayısı ve türü üstesinden gelmek istediğiniz duruma göre değişecektir.

Mükemmeliyetçilik riskini arttıran faktörler

Mükemmeliyetçiliğin doğmasında gerek genlerin gerekse çevrenin rol oynadığını bildiğimiz halde, hangi genlerin veya hangi ortamların bu etkiye yol açtığına dair bilgimiz gayet sınırlıdır. Bugüne kadar yapılmış araştırmaların çoğu, zararlı aşırı mükemmeliyetçiliğin nelere yol açtığına odaklanmış, bunun tersine, yani neyin mükemmeliyetçiliğe yol açtığıyla pek ilgilenilmemiştir. Kişilerin bildirdikleri mükemmeliyetçilik seviyeleri ile hayatlarındaki diğer insanların kendilerinden ne kadar mükemmeliyet beklediğine dair algıladıkları baskı arasında bir ilişki olduğunu biliyoruz. Temel olarak bu bize kişi ne kadar mükemmeliyetçiyse, diğer insanların kendisinden mükemmellik beklediğini o kadar çok hissettiğini söylemektedir. Bu insanlar kusursuzluğa ulaşmadıklarında diğer insanların kendilerini eleştireceğine de aynı şekilde kuvvetle inanırlar. Ancak bu bağlantılardan, yüksek seviyede mükemmeliyetçi kişilerin çevrelerindeki herkesin kendileriyle aynı standarda sahip olduğuna inanıp inanmadıklarını veya yüksek standartları olan insanlarla görüşmenin kişide mükemmeliyetçiliğe neden olup olmadığını söyleyemiyoruz.

Bazı mükemmeliyetçi kişilerin ebeveynleri mükemmeliyetçidir ve/veya aşırı derecede yüksek standartlara sahip ailelerden gelirler; ancak bazılarınınki böyle değildir. Mükemmeliyetçiliğin başlangıcındaki neden ne olursa olsun, mükemmeliyetçi davranış başka kişiler tarafından ödüllendiriliyor olabilir, bu da, aşağıdaki Suzie örneğinde göreceğimiz gibi, bu davranışı seçen kişiye yarar sağladığından bu eğilimlerini güçlendirebilir. Mükemmeliyetçi olmak kişinin güvenilir, kontrollü, titiz ve sorumluluk sahibi olarak görülmesini sağlayabilir, kişiye de kontrol, düzen ve güven hissi verebilir. Ancak birinci bölümde de belirttiğimiz gibi, mükemmeliyetçi davranış zamanla yorgunluk, kendinden şüpheye düşme, erteleme, konsantrasyon eksikliği, özsaygının düşmesi, depresyon ve anksiyete bozukluğu gibi olumsuz sonuçlara yol açar.

Suzie: Mükemmeliyetçiliğin nasıl geliştiğinin ve sürdüğünün bir örneği

Suzie’nin annesiyle babası öğretmendi ve Suzie ile ablasını okulda yüksek notlar almaya teşvik ediyorlardı. Onlardan en iyisini bekliyor ve Suzie A+ yerine A aldığında hayal kırıklığına uğruyorlardı. Suzie geçmişe baktığında ebeveynlerinin kendisinden ve ablasından sosyal ortamlarda diğer çocuklara kıyasla daha terbiyeli davranmalarını istediklerini de hatırlıyor. Dışarıdaki en ufak yaramazlıkları, aile eve döndüğünde duygusal tepkilere (gözyaşları, bağırmalar, soğuk sessizlikler gibi) yol açıyordu. Suzie bu sahnelerden ve her türlü kınamadan, suçlamadan korkarak büyüdü ve kötü bir insan olduğundan dolayı suçluluk duymamak için yüksek standartları yakalamayı hayatının temel amacı yaptı. Ortaokulda Suzie sorumlu davranışları ve derslerdeki başarısından dolayı öğretmenlerinden pek çok övgü alıyordu. Bu ilgi onun için keyifliydi, zira arkadaş edinmekte ve arkadaşlarını korumakta pek de iyi olmadığını hissediyordu. Suzie şimdi 32 yaşında, ailesinden ayrı yaşıyor ama onlarla düzenli olarak görüşüyor, bu görüşmeleri keyifli geçiyor ve ailesinden destek görüyor. Ancak zaman içinde yüksek standartları korumak konusunda kendisine uyguladığı baskıyı arttırdı, fizik tedavi uzmanı olarak çalıştığı işinde müşterileri verdiği hizmetten tamamıyla tatmin olmazsa kendisini başarısız hissediyor. İşinde hata olmasını engellemek için, her müşteri için vaka notlarını yazmaya saatlerini harcıyor ve bunun için sıklıkla geç saatlere kadar çalışıyor. Notlar üzerinde daha çok zaman harcadıkça, herhangi bir detayı atlamaktan ve bunun müşterilerine en iyi hizmeti vermesine engel olmasından daha da fazla kaygı duyuyor.

Share This