Bir kadın dâhiyseniz ve Nobel Ödülü kazandıysanız, resimlerinizi Louvre’da sattıysanız veya gribin tedavisini bulduysanız, çok yüksek ihtimalle biri kalçalarınızın boyutu ya da göğüs ölçüleriniz konusunda tweet atacaktır. Röportaj yaptığım dâhi kadınlar arasında buna karşı iki yaklaşım var gibi görünüyor:

  1. Önemseme… Görünüşünle yargılanmamalısın.
  2. Önemse… Her zaman görünüşünle yargılanıyorsun.

Dâhi kadınlar hayatlarının birçok alanında olduğu gibi, güzellik-zekâ (hatta güzellik ve zekâ) bahislerinde de nelerin işe yarayıp nelerin yaramadığını anlamak zorunda kaldı. Ne kadar yetenekli olursanız olun, bir kadının nasıl görünmesi gerektiği konusundaki sosyal standartlara takılmak ve bunun oldukça makul olduğunu düşünmeye başlamak kolaydır. En güçlü ve kendine en çok güvenen kadınlar bile genellikle “gülümse ve güzel görün” oyunuyla başlar. Onları suçlayabilir miyiz? Ayağa kalkıp özgün olacağını söylemektense hazır (erkeklerin oluşturduğu) kurallarla kazanmaya çalışmak daha kolaydır. Dâhi mi olmak istiyorsun? Peki. Ama ataerkil toplum diyor ki, önce yüzeysel kalmaya odaklanıp bir güzellik kraliçesi olmak isteyebilirsin.

Güzel kabul edilme baskısı ne kadar güçlü? Oprah Winfrey’i düşünün. Şu an onun empati, iletişim ve izleyiciye dokunmak konusundaki yetenekleriyle, neredeyse eşi benzeri olmayan, karizmatik bir dâhi olduğunu biliyoruz. Tarihteki en başarılı sohbet programı sunucularından biri. Ayrıca Harvard ve Duke’tan fahri doktora dereceleri alan emsalsiz bir dâhi ve tarihteki ilk kadın siyahi milyarder. Milyonlarca kadına kendileri olmaları ve kendi güç merkezlerini bulmaları için ilham verdi. Fakat 17 yaşındayken başkalarının yargısına ihtiyaç duyuyordu, “Miss Black Tennessee” (Bayan Siyah Tennessee) unvanını büyük bir mutlulukla aldı.

On yıllar sonra Winfrey geri dönüp genç haline baktığında, başkalarını mutlu etmek ve onların istediği görüntüyü vermek için ne kadar çok uğraştığını fark ediyor. Kendi gençliğine bir mektup yazan Winfrey şöyle başlıyor: “Sevgili kahverengi tenli güzel kız.” Gençken Bubba (gerçekten, Bubba!) isimli biriyle çıktığını ve onu etkilemek için çok uğraştığını söylüyor. Birçok genç kadın gibi o da kendini yalnızca Bubba’nın gözlerinden görüyordu. “Tekrar tekrar öğreneceğin ders, kendini kendi gözlerinle görmek ve kendi kalbinle sevmek olacak” yazıyor. “Özgüven dünyayı kendi sözlerinle tanımlamaktan ve başkalarının yargılarına uymayı reddetmekten geçiyor.” Bunu yazdığında ona tacını veren güzellik yarışması jürisine ihtiyacı kalmamıştı, hayatı kendi sözleriyle kazanmıştı. İster kıvrımlı ister zayıf bir vücudu olsun ister şık ister rahat bir tarzı olsun, güzelliğindeki aura, özgüveninden ve kendisi için yarattığı güçten kaynaklanıyordu. İşte inanılmaz bir kadının dehası budur.

Güzellik kraliçesi furyasına yenik düşen ve (o noktada) başarıya giden başka bir yol görmeyen tek akıllı kadın Oprah değildi. Bess Myerson piyanist olmak istiyordu ve New York Güzel Sanatlar Lisesi’nde bir yıldızdı. Ama İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra bir Yahudi kız nasıl büyük ilgi görebilirdi? Bunun yolu güzellikten geçiyordu, o da Miss America güzellik yarışmasına katıldı. Kazandığında sunucu tacını başına taktı ve “Hem güzel hem akıllı, 1945 yılının Amerika Güzeli!” diye mırıldandı. Bu dalkavukluk mu yoksa yaltaklık mı? Siz seçin. Her iki şekilde de bu zaferini müzik okumaya devam etmek için kullandı ve daha sonra Carnegie Hall ve New York Filarmoni Orkestrası’nda çaldı. Güzellik yarışması kazanmasının getirdiği ün, unvanının “akıllı” kısmını da ortaya koyma şansı verdi. Üç farklı başkanla başkanlık komisyonlarında görev aldı ve tüketicilerin korunması ve sosyal amaçları savunan ünlülerden biri haline geldi. Oprah sonunda kazanmak için güzellik kraliçesi olmak zorunda olmadığını fark etti. Myerson görüntüsüyle topladığı ilgiden yararlanarak, sanat ve politika alanında yapmak istediği şeyleri yaptı. Bu da dehanın başka bir türü.

Daha fazla örnek mi istiyorsunuz? Diana Sawyer ABC TV kanalının en başarılı haber yıldızlarından biriydi. Akşam haberleri, ana haber bülteni ve “Good Morning America” gibi programların sunuculuğunu yaptı. Kariyerine Başkan Nixon için çalışan keskin kalemli bir basın mensubu olarak başladı ve CBS TV kanalında yıllarca çalıştı. Ama tüm bunlardan önce Küçük Amerika Güzeliydi. Sarah Palin hakkında ne düşünürseniz düşünün, o da Alaska’nın valisiydi ve ABD başkan yardımcılığı seçimlerine katıldı. Ama bunlardan önce Wasilla (Alaska) Güzeliydi.

Tüm bunlardaki tehlike, Oprah gibi sıra dışı bir kadının gençken kendini sosyal olarak kabul gören güzel kız kalıbına sokmaya çalışması. Daha sonra ise güzellik standartları konseptine meydan okudu. Fakat bu güzellik ağına takılan çoğu kadın buradan sıyrılamıyor. Yazar Oscar Wilde “Hiçbir kadın dâhi değildir. Kadınlık dekoratif bir cinsiyettir.” demişti. Dekoratif olma konusunda endişelenerek çok zaman geçirirseniz Wilde’ı haklı çıkarırsınız. Önemli olan tek konunun yüzeysellik olduğu sosyal beklentilere uymaya çalışmakla meşgulseniz, dâhiliğin vazgeçilmezleri olan özgünlük, yaratıcılık ve cesarete sahip olmak zordur.

Güzellik kraliçelerinin hem ışıltısı hem de çekiciliği zaman içinde azalsa da (neyse ki) akıllı kadınlar güzel, kabul gören ve “normal” oldukları konusunda onay aramaya devam ediyor. Sosyal onaylanma daha demokratik, hatta belki de her yerden ulaşılabilir hale geldi. Belinizde bir kuşakla ve bornozunuzla podyumda yürümek yerine artık herkes güzel Instagram fotoğrafları paylaşıp beğenilmeyi bekleyebiliyor ya da seksi bir YouTube videosu çekip kaç kez görüntülendiğini izleyebiliyor. Kabul görme ihtiyacı hiç bitmiyor gibi. Peki, normalde olacağınız alan bu değilse ne olacak? Dâhi bir bilim insanı, astronot ya da CEO olmaya odaklanan bir kadın da güzellik oltasından kurtulamıyor. Fakat temel fizik alanında çığır açan araştırmanızı sunmadan önce maskara sürüp saçınıza maşa yapmanızın beklenmesi hiç adil değil.

Akıllı erkeklerin nasıl göründüğü ya da ne giydiği konusunda endişelenmesi gerekmiyor ama dâhi kadınların laboratuvar önlüğü ve kot pantolon giyip sıyrılması pek mümkün değil. Gardırobu da denklemleri kadar dikkatlice hazırlanmış olmalı. Robotik uzmanı Cynthia Breazeal ile MIT Media Lab’de konuşurken bana meslektaşlarının ona kapüşonlu üst giymesini ve görüntüsünü biraz salaş hale getirmesini önerdiğini söyledi. O bir teknoloji yıldızı, Silikon Vadisi’ndeki adamlar gibi görünmeli. Ama onun stili bu değil. İstediği gibi giyinmek istiyor, şık olmanın yetenekleriyle ya da akademik hayatıyla ilgisi olmadığını düşünüyor. Üniversitedeyken Breazeal profesyonel bir tenisçi olmayı düşünmüş, hâlâ da fiziksel anlamda bir atletin özgüvenine sahip. Hayli kısa bir etek ve diz üstü çizmeyle yaptığı çok izlenen bir konuşması var. Bunun hem bir teknoloji dehası hem de çekici bir kadın olabileceğiniz konusunda doğru mesajı verdiğini düşünüyor. “Dünyanın geri kalanı için MIT’de öğretim üyesi olmamın, giydiklerime ağır bastığını düşünmek istiyorum” dedi. “İnsanlar ayakkabılarımın ötesini görüp söylediklerimi dinlemeli.”

“Ayakkabılarımın ötesini görün” harika bir mantra. Ama herkes bunu yapmıyor ve güzellik karmaşık olabiliyor. Psikologlar çekici insanların hale etkisinden yararlandığını söylüyor, çünkü bilinçsizce çarpıcı bir şekilde güzel görünen birinin başka avantajları da olduğunu varsayıyoruz. Güzel bir vücutla ve hoş bir görünümle gelen hale, dünyadaki HughJackman’ların ve Will Smith’lerin bunu kanıtlayacak bir şey yapmak zorunda kalmadan kibar, yetenekli, zeki ve güvenilir oldukları için övgü topladıkları anlamına geliyor. Çeşitli çalışmalar, çekici insanların ortalama görünüme sahip meslektaşlarına göre yüzde 12 ila 14 daha fazla kazandığını, adalet sisteminde daha iyi muamele gördüğünü ve bir işe başvurduklarında yetkin görünme ihtimallerinin daha yüksek olduğunu gösteriyor. Kadınlar için de hale etkisi bir dereceye kadar geçerli, ama sonra çetrefilli olmaya başlıyor. Aktris ya da model olmaya çalışmıyorsanız iyi göründüğünüz için puan kazanabilir ama aynı nedenle puan kaybedebilirsiniz. Meslektaşlarınız orijinal teoremleriniz yerine büyük mavi gözleriniz ve Jimmy Choo ayakkabılarınız hakkında yorum yapmakla meşgulse bir entelektüel deha olarak ne kadar ciddiye alınırsınız? Birçok araştırma çekici erkekler için yayılma etkisinin, onları olduklarından daha zeki gösterdiğini söylüyor. Çekici kadınlar için ise bu yayılma etkisinin tam tersi bir sonucu var; kadınların boş ve yüzeysel olmaları konusundaki beklentiyi aşmaları gerekiyor ve lider ya da otorite olarak görülmeleri daha düşük bir ihtimal.

Yönetimde yer alan bir öğretim görevlisiyseniz kadınlar için bu çözümsüz çelişkiden kurtulmak çok zor. İşe henüz başlıyorsanız bu imkânsız. Cynthia Breazeal’in (bana söylediği gibi) “İstediğimi giyerim” lafına katılıyor musunuz? Tipik güzel kadın standardına uyup, bazı insanlarakendinizidaha kolay kabul ettirmeye çalışır, öte yandan diğerlerinin aynı nedenle sizi göz ardı etmesi riskini mi alırsınız? Yoksa Birkenstock terlikleri ayağınıza geçirip, tüm bu dış görünüş oyunundan çekilir misiniz?

Galiba elimizde kalan seçenekler bunlar. Ama durum daha da karmaşıklaşıyor. 2015’te Cumhuriyetçi başkanlık münazaralarından birinde, deneyimli bir gazeteci ve eski kurumsal avukat olan moderatör Megyn Kelly, Donald Trump’a kadınların fiziksel görünümleri hakkında düzenli olarak yaptığı aşağılayıcı yorumları sordu. “Sevmediğiniz kadınlara ‘şişman domuzlar’, ‘köpekler’, ‘kılıksızlar’ ve ‘iğrenç hayvanlar’ dediniz” diyor. Trump onu seyirciden kahkaha ve alkış alan alaycı bir yorumla bölüyor. Kelly ısrar ediyor ve kadınlara yönelttiği diğer hakaretlerden bahsediyor. O an iyi bir cevap bulamayan Trump, ertesi gün Kelly hakkında alçakça ve aşırı derecede kadın düşmanı bir yorum yapıyor. Fakat Kelly’nin sorusunun adil ve doğru olduğunu kanıtlarcasına, kampanya boyunca kadınların görünüşlerine saldırmayı sürdürüyor. Fortune 20 şirketinin ilk kadın CEO’su Carly Fiorina ve popüler sabah TV programının sunucusu Mika Brzezinski gibi isimlerle alay ediyor. Hillary Clinton’ın görüntüsü hakkındaki saldırılarından bahsetmeye bile gerek yok. Clinton, Trump’ın eski Kâinat Güzeli’ne “Domuzcuk Güzeli” dediğini de söylemişti. Fakat bunların hiçbirinin bir önemi olmadı. Trump başkan oldu.

Trump’a oy veren yüzde 41 oranındaki kadın, bir şekilde kendilerine “domuz” ya da “köpek” diyen bu adama alınmamıştı. Belki de bu kadınlar kendi hayatlarında görüntüleriyle yargılanmaya o kadar alışmıştı ki Trump’ın yorumları onlara tanıdık geldi, bu hakaretlere şaşırmadılar. Erkeklerin belirli bir saldırganlık seviyesinde, yargılar tarzdaki konuşmalarına alışıksanız, bunun ne kadar yanlış ve küçük düşürücü olduğunu gözden kaçırırsınız. Kendi hayatınızı etrafınızdaki, temelde kötü olan yapıya uydurmak için bilinçsizce uğraşırsınız (ve daha çok makyaj malzemesi alırsınız). Ne kadar akıllı ya da yaratıcı olursanız olun bir noktada erkeklerin sizi, onlara asla uygulanmayan standartlarla yargılamaya hakları olduğunu kabul edersiniz. Tüm bunlar günlük kadın-erkek oyununun bir parçası haline gelir. Cornell’den filozof Kate Manne’in açıkladığı gibi “Kadınlara yönelik düşmanlık, arka planda ataerkil baskılayıcı sistem olmasaydı tek bir basit ve tuhaf olay haline gelirdi.” Şişman ve hantal bir erkek kendisinden daha çekici insanları, bu insanlar kadın olduğu sürece rahatça karalamaya devam ettiğinde, ataerkil sistemin gücünü bir kez daha anlıyorsunuz.

Share This