Her sınıfta öğretmenin gözbebeği olan, hem dersi hem de davranışı nedeniyle “iftiharlık” örnek öğrenciler vardır. Bu çocukların anne babaları onlarla gurur duyarlar, öğretmenleri de eğitimdeki başarının simgesi olarak bu çocukları gösterirler.
Bu çocuklar sınıfta bütün dikkatlerini öğretmenlerine verirler, ders aralarında bile bir şeyler okurlar. Eve gelir gelmez ödevlerini yaparlar. Oyuna, televizyona vakitleri yoktur çünkü çalışmalarını aksatmak onları hep tedirgin eder. Her dersi “pekiyi” olan, okul içi davranışları beğenilen öğrencilerin, çocuksu yaramazlıkları uygun olmayan alışkanlıkları yoktur. Bu yüzden örnek öğrencilerin, öğrenci koçluğuna ihtiyaç duymaları kolay anlaşılır bir durum değildir.
Halbuki bu çocuklar başarısızlık korkusunu en yoğun yaşayan çocuklardır. “Ya 100 alamazsam” korkusuyla yatıp kalkarlar. Sınav sonuçları açıklanana kadar hep endişelidirler. Bekledikleri notu alamazlarsa, anne babalarını, öğretmenlerini hayal kırıklığına uğratacaklarını, arkadaşlarının alaycı bakışlarına maruz kalacaklarını düşünürler. Notlara önem vermeyen, boş vermişlik içinde rahat rahat eğlenebilen arkadaşlarına imrenirler. Çünkü “sadece 95” aldıklarında bile dünyaları yıkılır.
Okulda arkadaşlarına, evde kardeşlerine örnek diye gösterilirler. Herkesin onlardan beklentileri çok yüksektir. Bu beklentilere uymak için kendilerini sürekli aşma zorunluluğu hissederler.
Bazı aileler de çocuklarına sürekli baskı yaparlar, aldıkları 100’leri dikkate almayıp neden 90’nın altında not aldıklarını sorgularlar. Bu çocuklar hep başarının doruğunda olmazlarsa ailelerinde sevilmeyecekleri duygusu yaşarlar. Bu öğrenciler düşmemek için ipin üzerinde yürüyen cambazlar gibidirler. Ne kadar çabalarlarsa çabalasınlar sanki anne babalarını sevindirmeye yetmeyecek gibi gelir onlara.
İlkokul çağındayken bu durumu önemsenmezken, ergenlik dönemine gelince, çocuklarının arkadaşsız kalmaları aileleri endişelendirir. Özellikle yaşıtlarıyla ilişki kuramayan ya da hiç arkadaşa gerek duymayan başarılı öğrenciler için kaygılanmak yerindedir. Çünkü başarmak ve en önde koşmaktan başka amaç gütmeyen, her türlü sosyal ilişkiye, eğlenceye, aktiviteye, spora sırt çeviren bu çocukların ileride doyumlu bir hayat sürmeleri de çok zordur.
Bu çocuklara öncelikle “Başarılı olsam da olmasam da seviliyorum” bilinçaltı kalıbını yerleştirmek gerekir. Doğal yetenekleri ve ilgi alanları keşfedilerek okul dışındaki alanlara zaman ayrılmalıdır. Başarmak isteğinin içlerini kemiren bir tutku haline gelmesine engel olunmalıdır. Bu sayede bu örnek çocuklar, üstün başarılarının yanında toplumsal uyum da göstererek, arkadaşları arasında popülerlik kazanabilirler. Duygusal zekâlarını geliştirerek, cesur ve güçlü olarak mutlu bir hayata hazırlanmış olurlar.