Güne Başlarken;

Sabah 06.20 saat çalsın, uyan. Sabah olduğunu anladığın an bir hayal kırıklığı kaplasın içini. Uflayarak yataktan kalk. Saatin sinir bozucu alarmını kapat. Offf oda buz gibi, hava hâlâ aydınlanmamış. Tuvalete gir, telefonunu aç… Mailler, facebook, Instagram. Saat 22.00 de tavuk gibi yatmışken sen, millet âlemlere akmış. Tuvalette oturduğun yerden izle onları, saat olmuş 06.35. Hemen kalk toparlan, dişini fırçala. Düşün düşün düşün bugün hangi toplantılarım vardı, ne giymeliyim? Saat 06.40 olmuş. 06:45’te çıkmam lazım, hadi hadi hadi nerde bu kazak; dışarıda kar, yağmur var mı? Hangi botları giysem, bu pantolona kırmızı spor montum uymuyor, uzun siyahı giyeyim, ay çantam kahverengi kaldı. Al çantanı çabuk içindekileri diğerine aktar, uff saat kaç? Eyvah (!) şimdi de telefonumu bulamıyorum? Saat kaç, saat kaç? Hah buldum tuvalette kalmış. Al çabuk şu telefonu saat 46 geçiyor. Giy botunu çık evden. Koş koş koş servise yetişmeliyim. Güm güm güm (!) (merdivenlerden gelen ses). Evin köşesini dön, ayyy servis çoktan gelmiş, beni bekliyor. Koş çabuk milleti bekletme. Servisin kapısı açılır ve ben binerim koşar adımlarla nefes nefese, huuuhhhhh! Taşikardimi düşürmeye çalışırken gözlerim kapanır. 45 dakika motor sesi, trafik ışıkları, fren-gaz mışıl mışıl rahat bir uyku çek bakalım şimdi.

 

Sevimli Bir Gün;

Servis yanaşır ana giriş kapısının önüne ve bütün uykulu, enerji yoksunu beyaz yakalı ellerinde giriş kartları hazır, turnikelerin önünden geçmeye başlar. Bip, bip, bipbip, bip onlarca insanımsı kart okutarak kafalarını saydırdıktan sonra; ruhu çekilmiş, kambur yürüyüşlerle ofislerinin yolunu tutar.

Ofis karanlık, beyaz florasanları yak, çıkart çantandan laptopu, koy yerine, montunu çıkart, doldur sıcak suyunu sebilden, at içine bir poşet çay, otur yerine, aç bilgisayarını, aç mailleri, toplantı davetlerini gözden geçir. Ay yaaa lanet olsun, yine toplantı atmış bu adam, hadi başla bakalım hazırlıklara.

Sorular – cevaplar, ayak üstü toplantıları, salon toplantıları, telekonferanslar, problemler, danışanlar, görüşenler, hal hatır soranlar… Aaa öğlen olmuş, yemekte ne var? Tabldot yemeklerinden en sevdiğim varmış bugün yaşasın (!); hangi yağı kullandıklarını bilmediğin dolap kokusu çekmiş kıtır kıtır pilavla, bulamaç kuru fasulye ikilisine sarımsaklı cacık eşliğinde turşu karnavalı…

Öğle molasının 1 saat olmasını çok seviyorum. Yerken bir türlü bitiremediğin yemeğinin tepsisini 10 dakika içinde kirli toplama alanına bıraktıktan sonra kalan koca bir 50 dk var ki, nasıl değerlendirebileceğini de bir türlü bilemiyorsun. O kadar verimli bir 50 dakika ki, avare bir şekilde yollarda sözde yürüyüş yapan (gözaltı mor, gergin, anlatmaktan tükenmiş, dedikodu yapan) insanlar, yer yer dikilerek muhabbeti tercih eden (gözaltı mor, gergin, anlatmaktan tükenmiş, dedikodu yapan) insanlar ya da poposunu bir taşın kenarına koymuş (gözaltı mor, gergin, anlatmaktan tükenmiş, dedikodu yapan) insanlar arasına karışmak istemiyorsan bu 50 dakikayı benim gibi ofise çıkıp film izleyerek de geçirebilirsin.

Saat 13.00, zil çaldı çalışma başlasın; başlasın da var mı ki o enerji. Hadi bir kahve içelim de kendimize gelelim. Eyvah, 13.30’da toplantım var, ohooo toplantı 3 saat sürecekmiş. Çalışmasak da toplantı yapsak bütün gün olacak. Al bilgisayarı git, toplantıya gir, konu sıkıcı, anlatıcı sıkıcı, 3 haftadır aynı konular bir ilerleme yok, aksiyonlar toplantı sırasında kapatılıyor, laf eden yok…

Toplantı bitti hadi yine iyisin, 1 saat daha oyalanırsan gün bitti…

17.30, zil çaldı, gün bitti. Çocuklar gibi şeniz acayip bir enerji, koş koş koş koş koş servise. 45 dakika motor sesi, trafik ışıkları, fren-gaz mışıl mışıl rahat bir uyku çek bakalım şimdi. Vücut saatin öyle bir kurulmuş ki, evine gelmeden önceki ışıklarda gözlerin kendiliğinden açılıyor ve durağında servisten iniyorsun. Tıkısss , hadi eve koş…

Da Eeeee (!)

 

Evde Coşkuyla Geçen Bir Akşam;

Kapı açıldığında yüzünde evinin sıcaklığını ve mutluluk veren sarı ışığını hissettiğin, evim güzel evim diyeceğin sırada; soru bombardımanına seni tutan çocuğunun bakıcısına ne cevap vereceğini düşünmeye çalışırken, ilgini kazanmak isteyen çocuğunun değişik değişik hareketlerine ne tepki vereceğini bilemezken buluyorsun kendini. Dünden kalan yemekler serisine bir makarna eklesem mi? Üstümü çıkartayım, uff çok çişim geldi, bir saniye kızım tamam geliyorum. Aaa evet yaptığın resmi çok beğendim. Aferin…

Kapı açılır, eşin gelir; suratı asık, yorgun, bitkin, (gözaltı mor, gergin, anlatmaktan tükenmiş) başlıyor iş yerinde kötü geçen gününü ve insanları anlatmaya… Sen de başlıyorsun anlatmaya derken yaşananlar o kadar etkilemiş ki seni anlatırken sinirleniyorsun, sinirlendikçe anlatıyorsun, anlattıkça sinirleniyorsun. Derken yanında zıplayıp hoplayan çocuğun sana bir şeyler göstermeye çalışıyor, bak anne, anne bak anne, anne, anne, anne baksana… İçindeki öfke öyle bir kabarıyor ki bağırmak geliyor. Ya bi DUR!

Derin bir sessizlik… Kimseden çıt çıkmıyor, kalkıp gidiyorsun banyoya; sakinleşmeliyim, çocuk kırıldı, üzüldü bak. Gerek yoktu şimdi buna, ne suçu var ki, neden öfkene hâkim olamıyorsun? Korkuttun şimdi çocuğu, hep aynı şeyi yapıyorsun. Suçla suçla suçla, yüzünü kaldırıyorsun ve aynaya baktığında; (gözaltı mor, gergin, anlatmaktan, suçlamaktan ve suçlanmaktan tükenmiş) bir insanımsı ile karşılaşıyorsun. İçeri gidiyorsun, az önce mutfakta bıraktığın iki (gözaltı mor, gergin, anlatmaktan, suçlamaktan ve suçlanmaktan tükenmiş) insanımsıya bakarak yerine geçiyor ve yemeğine sessizlik içinde devam ediyorsun.

Hadi havayı değiştirelim de bir televizyon açalım… Kanal 1, kanal 2, 3 ,4, 5…O ne bu ne? Ooo dizi varmış, of çok sıkıcı, film yok mu? Ben çizgi film istiyorum… Aaa bakın yarışma varmış bak hepimizin ortak bir istediği olsun… Boş ekranda; işe yaramaz görüntüler, konuşmalar, kavgalar, hakaretler, ölümler, savaşlar, insanın diğer canlılara yaptığı vahşetler (!)

Hay Allah saat 22.00 olmuş. Haydi yatma vakti gelmiş herkes yatağa..

Uyu, rüya, rüya… Uyan

 

Ertesi Güne Başlarken;

Sabah 06.20 saat çalsın, uyan. Sabah olduğunu anladığın an bir hayal kırıklığı kaplasın içini. Uflayarak yataktan kalk. Saatin sinir bozucu alarmını kapat. Offf oda buz gibi, hava hâlâ aydınlanmamış. Tuvalete gir , telefonunu aç… Mailler, facebook, Instagram. Saat 22.00 de tavuk gibi yatmışken sen, millet âlemlere akmış. Tuvalette oturduğun yerden izle onları, saat olmuş 06.35 hemen…

 

Yıllar sonra…

Güne Başlarken;

Bütün gece her yanının ağrısından sızıp uyuyakalmış; sabah olduğunda yataktan doğrulmaya çalışırken bedeninin artık seni dinlemediğini fark ettiğinde hafızan yerine gelir ve artık felçli bir yaşlı olduğunu yeniden hatırlarsın. Bu bir kâbus olmalı dediğin bilmem kaçıncı sabahtır. Bir gün daha hiç bitmeyecek kadar uzun bir günün başlangıcı olarak, oto pilot konumunda geçen ömrünün yaşanmamışlıklarının pişmanlığı, bakarken görmediklerin, değerini bilmediklerin yine aklından geçerken; koşturmaların nedeniyle yıllar boyunca hiç yapmadığın kahvaltın önüne kibrit kutusu kadar peynir ve 3 tane zeytin olarak gelmiştir. Öğle yemeğinde ise; hastanenin en güzel tabldot yemeklerinden pilav, kuru fasulye, cacık ve turşu ama yiyebilmek için önce sabırla hasta bakıcıyı beklemelisindir…

Bengi Çağatay

<div class="social4i" style="height:82px;"> <div class="social4in" style="height:82px;float: left;"> <div class="socialicons s4twitter" style="float:left;margin-right: 10px;padding-bottom:7px"><a href="https://twitter.com/share" data-url="https://dergi.kuraldisi.com/oto-pilot/" data-counturl="https://dergi.kuraldisi.com/oto-pilot/" data-text="Oto Pilot" class="twitter-share-button" data-count="vertical" data-via=""></a></div> <div class="socialicons s4fblike" style="float:left;margin-right: 10px;"> <div class="fb-like" data-href="https://dergi.kuraldisi.com/oto-pilot/" data-send="true" data-layout="box_count" data-width="55" data-height="62" data-show-faces="false"></div> </div> </div> <div style="clear:both"></div> </div> <p>14 Nisan 1983  Sinop doğumluyum. Eskişehir’de yaşıyorum. Makine mühendisiyim ve uluslararası bir firmada yönetici pozisyonunda çalışmaktayım.</p> <p>Güzel bir doğum günü hediyesi vasıtasıyla tanıştığım Kuraldışı’nda, Yaşam Okulu eğitimlerime devam ederken; kendimi tanıma yolculuğumdaki keşiflerimi yazılarım aracılığıyla paylaşmak istedim.</p> <p>&nbsp;</p> <span class="et_social_bottom_trigger"></span>
Share This