Sadece sus ve dinle. Gerçekten dinlemekten bahsediyorum karşındakini. Dinlermiş gibi yapıp, kendi içindeki yargı, eleştiri, kişisel yaşam deneyimine çarpıp süzülenden değil. Dinlerken kendi içsel konuşmalarına kulak vermenden de değil. Safça dinle. Nefesini, bedenini duyumsayarak kalbini ona doğru aç, sadece aç. Boş bir vesile ol, dostunun içini akıtmasına. Ve o sana fikrini sormuyorsa boş ver değerli fikirlerini, kendi yaşam hikâyenin öğütlerini -ki bu onun hikâyesi seninkine uymayabilir.

Öğreten kadın-adam olma arzundan vazgeçebilir misin?

Daha sen kendinden bahsetmeye başlar başlamaz, fikir silsilesi gelir karşından bazen. Halbuki bir öğretmenden ders alma değil, içini olduğu gibi açma ihtiyacındasındır. Akmaktır tek şifan bomboş seni dinleyebilecek, yargısızca senin kendini açmana alan tanıyan bir cana.

Öyle boş olabilir misin dinlerken? Pürüzsüz bir ayna gibi durabilir misin anlatırken o kendisini?

Olursan eğer, yani böyle yargısız beni dinlersen; her önünde dillendiğimde yaşadığım hikâye, zihnimin yapısı, tutumlarım, içine çekildiğim delikler… yüzeye çıkar yavaş yavaş. Sen kendini bir kenara bırakıp tüm varlığınla bana kendini verdiğinde, kendini saf dışı bırakıp bana akmam için fırsat tanıdığında, kendimi öyle özgür, rahatça açarım ki ey can, kalbim öyle savunmasız ortamızda belirginleşir ve öyle canlı atar ki, şaşıp kalır benim açılmadan önceki halimi bilen. Sen beni, zihnindeki hikâyelerden bağımsız, gerçekten anlayış için dinlediğinde; anlattıkça ben azar azar;  zanlarım, varsayımlarım, yargılarım -kendim, hayat ve diğeri hakkında- çözülmeye; anlaşılır olmaya başlar. Onlara senin saydam varlığında öyle bakarım ki, zamanla gerçek olmadıklarını bile fark edebilirim. Dilimden döküldükçe sıkıntı-dert, dalgası dinmiş göl misali dinleyenime, zihnimin fırtınası diner.  Geniş bir alan açılır karnımda, deneyimlerimi içime alabilmem, katabilmem, kabullenebilmem için.

Ne güzeldir seni yargılamayan, bir şeyler öğretmeye çalışmayan, kendini rahatça ifade etmene, her ne “çirkin/kötü” hissin, halin varsa öylece ortaya koymana izin vermesi birinin. Bunu da sadece seninle o anda olarak, susarak, sana açılarak yapıvermesi ne mucizedir; tattın mı hiç? Sadece varlığıyla; duruşu, bakışı, mimiksiz apaydınlık yüzü, belki teması, nefesiyle vermesi ne zarif bir şifa ve büyülü bir oluştur. Evet tam olarak bu olur, şifalanırsın. Sana ne yapacağını, yaptığının doğru ya da yanlış olduğunu söylemez, o candan canıyla dinleyen. O, senin kendi içinden gelen, gurunun sesini duyman, dokunuşlarını hissetmen, yaşamın titreşimini duyumsaman için gönüllü olur susmaya-gürültü etmemeye, geri çekilip sana alan açmaya. Gönüllü olur bomboş, karşında görüntüsüz bir ayna gibi durarak, kendini olduğun gibi görmene. Bunu da sadece seninle tam da o anda o yerde olmasıyla yapıverir, ne hoş.

Kendini, tüm çiziklerin, aksaklıkların, hasarların ve çarpıntılarınla açıkça paylaştığın biri oldu mu hiç? Sadece duyarlı, özenli, eleştirmeden, tanımlamadan, kendi fikirlerinden bağımsız seni dinlemesinden akan ışığı duyumsadın mı? Sendeki yaşam kaynağını coşturan-uyandıran güce dokundun mu hiç; bu dinleyişle parlayan? O anda yüreğini yıkayan derin öğretiyi… Kendine el vermeni, içsel uyanışını, nasıl da tarafsızca yaşadıklarına tanıklık ederek desteklediğini fark ettin mi böyle dinleyenin?

Bazen arkadaşlar arasında dertleşirken gayet iyi niyetli de olsa can sıkıcı cümleler duyarsın/söylersin:

“Aaaa hiç öyle değil, yanlış anlamışsın, boş ver gitsin.”
“Ama sen de yanlış yapmışsın, şöyle şöyle yapmalı-konuşmalıydın, bir dahakine öyle yap.”
“Senin yaşadığının adı budur, şudur…”
“Ben olsam…”
“Üzülme olur böyle şeyler, kafana takma canım sen doğru yapmışsın.”

Falan falan.

Bütün bu cümleler ne işe yarar? İçini açanın dilinin içine kaçmasına yarar. Akmaya başlayan enerjinin önünü tıkar. İyi niyetle avutulmaya çalışılırsınız ki evet avunursunuz da belki. Ama avuntu, anlayışınızı genişletmek, kendinize ve yaşama samimice yaklaşmak yerine, olanı olduğu gibi alabilme kapasitenizi, yeteneğinizi kapatır.

Kim ki açıkça net olarak içini ortaya döker, zihninde uçuşanları ele avuca serer, safça tüm bedeni, nefesiyle kendini dinleyene akarsa, kendi varlığına açıkça bakmak için çok büyük bir adım atar.

Başka neye ihtiyacınız olabilir sizi böyle dinlerken biri, birileri? Size kendi kendinizin rehberi olma şansını verir böyle dinleyen bir can; gurunuz-kurtarıcınız-kahramanınız olma “zevkini”, “kibrini” bırakarak. Gerçek şifa da dışarıdan değil içerden yükselendir, demez mi ustalar?

İçini açanı safça dinlemek, kendini nasıl dinlediğinle de doğrudan ilintili sanırım. Kendine yakın-dost-açık-yargısız-görev telaşından uzak-görev verme efendiliğinden bağımsız oldukça yanındaki insana da kendi içinin denizinde derinlere dalıp sonra en derin bir yerlerde hareketsiz asılı kalıp; sessizliği, etrafındaki akışı, varlığı, gerçeği, renkleri, şekilleri, farklılığı, çeşitliliği ve birliği yaşamasına, tatmasına yol olursun.

Daha ne olsun? Dinlemek; bırakıp fikirlerimizi -çokbilmişliğimizi- tecrübelerimizi, tam susabilmek içten dıştan; mümkün olabildiğince ve gerçekten dinlemek. Bir de bunu deneyelim mi ne dersin?

Ki şu an Taksim Gezi Parkı’nda ağaçların sevdalı şarkılarını dinlerken kendinden geçip sevdalananlar gibi duyarlı, hassas; ilgide, vermede cömert ve sevdada samimice dinlemek… Geceli gündüzlü sevdasını bekleyen ve daha çok varlık bu sevdayı dinleyebilsin diye; dinlemeye yabancı, susmayan, durmayan, kafasındaki karanlıkla bakan; boş ol boş ol boş ol dense de boş olmayan zindan efendileri ve kölelerince kuşatılsalar da özgürlüğü, doğayı dinlemekten vazgeçmeyenler gibi dinlemek belki de.

Susar mı o karanlığın içindeki düşmanca savaş çığırtkanlığı, barış ve sevgi diline açılır mı gönlü? Dinler mi, duyar mı can evinden vurdukça canları, yükselen acının herkesi yaktığını-yakacağını?

Bilmiyorum. Susuyorum.

<div class="social4i" style="height:82px;"> <div class="social4in" style="height:82px;float: left;"> <div class="socialicons s4twitter" style="float:left;margin-right: 10px;padding-bottom:7px"><a href="https://twitter.com/share" data-url="https://dergi.kuraldisi.com/sadece-sus-ve-dinle/" data-counturl="https://dergi.kuraldisi.com/sadece-sus-ve-dinle/" data-text="Sadece Sus Ve Dinle" class="twitter-share-button" data-count="vertical" data-via=""></a></div> <div class="socialicons s4fblike" style="float:left;margin-right: 10px;"> <div class="fb-like" data-href="https://dergi.kuraldisi.com/sadece-sus-ve-dinle/" data-send="true" data-layout="box_count" data-width="55" data-height="62" data-show-faces="false"></div> </div> </div> <div style="clear:both"></div> </div> <p>Temel ve orta seviye yoga hocalık eğitimini Cihangir Yoga’da  tamamladı.<a href="https://dergi.kuraldisi.com/wp-content/uploads/sites/4/2016/05/bade2.jpg"><img fetchpriority="high" decoding="async" class="alignright size-medium wp-image-3444" title="bade2" src="https://dergi.kuraldisi.com/wp-content/uploads/sites/4/2016/05/bade2-236x300.jpg" alt="" width="236" height="300" /></a><br /> Öğrencilerinden öğrenmeye ve içsel araştırmalarıyla eğitimine devam ediyor.</p> <p>Hissetmek, doğasını fark etmek, kabul etmek ve özgürce ifade edebilmek onun uygulaması. Nefes farkındalığı, meditasyon ve his araştırması derslerinin özü. Katılımcıların, güçlendiği, esnediği, köklendiği, yumuşadığı serilerden oluşuyor dersleri. Öğrencilerin, asanalara (yoga pozlarına) hem güvenli hem sınırlarını araştırarak girmelerine, kendilerine en uygun hal içinde kalmalarına ve çıkmalarına destek olurken kendilerine samimice yaklaşmalarına aracı oluyor.</p> <p>Godfrey Devereux, Svagito Liebermeister, Wayne Liquorman, Erich Schiffmann gibi isimler hem yoga anlayışını hem hayat anlayışını etkiledi, genişletti.</p> <p>Yazıyor, yazmaktan besleniyor. Yazmak onun için hem bir süreç hem sonuç. Çokça aslında kendine yazıyor. Kendine yazdıklarından, etrafına veriyor.</p> <p>Hayat onun için; araştırmak, keşfetmek, içinde olanı vermek, vermekten öğrenmek, sevmek.</p> <p>Diyor ki:</p> <p>Kuraldışı’nda katıldığım Yaşam Okulu eğitimleri hayatımı derinden etkiledi. Merdivenlerinde oturup kaldığım ve bir türlü gidemediğim o günden sonra hayatım; her an değişen, dönüşen, gelişen, kendimi arayışımla zenginleşen canlı bir organizmaya evrildi. Potansiyellerim bir bir ortaya çıkmaya başladı. Yaşamım yepyeni bir boyut kazandı.</p> <p>Bundan sonra ne olacağı meçhul. Yol nereye gider, beni nereye götürür bilinmez. Ve her şeyiyle yeniyi, geleni, olanı hevesle kucaklamayı deniyorum, mümkün olabildiğince, elimden geldiğince. Yaşamın ve kendi doğamın her haline EVET’i araştırıyorum.</p> <p>İçimdeki öz sizin içinizdeki özü selamlıyor.</p> <span class="et_social_bottom_trigger"></span>
Share This