Öleceksin. Ölmeden önce de tüm geçmişinle hesaplaşacaksın. Bu bir teori değil, ölümcül hastaların yataklarının yanı başında durmuş, onların ellerini tutmuş, son sohbetlerini etmiş hastabakıcılarla yapılan bir araştırmanın sonucu. İnsanlar ölmeden önce nelerden pişmanlık duyuyor, neleri değiştirme fırsatı için yanıp tutuşuyorlar, biliyor musun?
İşte:
1. Keşke insanların beklentileriyle hareket etmeyip, kendi kişiliğime sadık kalsaydım.
2. Keşke bu kadar çok çalışmasaydım.
3. Keşke hislerimi gösterecek cesaretim olsaydı.
4. Keşke arkadaşlarımla bağımı kopartmasaydım.
5. Keşke kendime mutlu olma iznini verseydim.
Keşke…
Her gün işine nefret ederek gidiyorsun. Mobbing uyguladılar sana. Yaratıcılığını şişelere dizip yıllanmaya bıraktılar mahzenlerde. Robotlaştın. Umursamıyorsun.
Başka bir hayat kurabilirsin. Şu andaki gerçekliğini nasıl sen yazdıysan, bir sonrakini de sen yazabilirsin.
Sana hediye edilmiş bu hayatı aldın. Çevrene bir bak. Etrafında gördüğün her şey senin eserin. Kimisi başucu eseri olacak nitelikte güzel ve gururlandırıcı, kimisi alışkanlıkların ve korkularınla yaratıldı.
Bu hayatı sana hediye ettiler. İçine arkadaşlar, bol gıda, sohbet, kahkaha, masmavi gökyüzü, solunabilecek hava, girilebilecek deniz konulmuş; dev gibi, keşfedilmeye açık, sonsuz fırsat ve seçeneklerle dolu. Etrafına bir bak, çevrene, yaşantına. Hepsini sen yarattın. İyisiyle, kötüsüyle, sonsuz seçenekler içinde, SEN, bunları seçtin. İçine istemediğin şeyler koymak için biraz değerli bir hediye değil mi sence de?
Peki, gerçekte ne istediğini biliyor musun? Ya da hiç bunu düşünmek için fırsat verdin mi kendine? Geçim derdini ve mecburiyetleri bir kenara bırakalım, tamamen özgür hissettiğin bir dünyada yaşasaydın ne yapıyor olurdun?
Ben girişimciliğe sevdalandım. Kendi işimi kurmak, kendi kurallarımı koymak istedim. O heyecanı, bilinmezliği, yaratıcılığı ve tehlikeyi yaşamak istedim.
eBay’in kurucusunun bir sözü var, nefis: “Girişimcilik, üzerinde paraşütü olmadan uçurumdan atlayıp son hızla yere çakılmaya giderken uçağını inşa etmeye benzer.”
Bizde, sevgili kocam ve ben, her ofis çalışanı gibi, girişimcilik gündüz düşleri kuruyorduk. Keyifli yürüyüşler yapıyor, hayali restoranımızda neler olacağını, nasıl yapacağımızı konuşuyorduk. İşlerimizde uzun saatler çalışıyor ama pek bir keyif almıyorduk. Ama para kazanıyor, kazandığımızı da afiyetle (gerçekten, bizim kadar restoran düşkünü aile az bulunur) yiyorduk; ta ki, sevgili kızım Ela doğana kadar. O zaman işin esprisi kaçtı. Artık paramızı afiyetle yiyemiyorduk. Kızımızı göremiyorduk. Bizi uçurumdan aşağı dürtükleyen bu oldu.
Biz gözlerimizi üç buçuk sene önce kapatıp uçurumdan aşağı atladık. Bir restoran doğdu. Çok sevdiğimiz, her şeyimizi koyduğumuz, bize başka dünyaları öğreten bir bebeğimiz daha oldu.
Benimle aynı hevesi taşıyanlara, kendi dünyasını yönetmek isteyenlere, işiyle ilgili hayalleri olanlara hatalarla yoğrulmuş, zor yoldan öğrenilmiş önerilerim var. Hayallerini denemek için atlayanlar diyarından havadisler getirdim.
Hayalini kurduğun işe biraz yatırım yapacaksın. Yumurta kırmadan omlet yapılamayacağı gibi, biraz risk almadan da çok iyi işlere imza atmak daha zor oluyor. Kuracağın işe, ilk olarak sen, tüm kalbinle güvenmelisin.
Eğer ortak istiyorsan iki kere düşün. Hayır dur vazgeçtim, 843.452 kere düşün. Ne kadar sevsen de, ortaklık bambaşka bir şey ve orada nehirler karanlık akıyor.
Karşına birçok pürüz çıkacak. Hiç düşünmediğin şeylerle karşılaşacaksın. Bazen kazançlı bir iş değil de hayır işi yapıyormuş gibi hissedeceksin. Pes etme, devam et.
Yaptığın hatalardan muhakkak ders çıkar. Mümkünse çıkardığın sonucu bir yere yaz. Çünkü genelde, hata yaptığın nokta, senin en zayıf yerin ve tekrarlamaya eğilimin var. Birçok hata yapacaksın. Tek amacın, aynı hataları yapmak yerine, her seferinde farklı hatalar yapmak olsun. Tüm başarı hikâyelerinin arkasında, bir de değil, birçok başarısızlık hikâyesi var.
İşin her alanını devredebilirsin ama finansı elden bırakma. İş, ne olursa olsun, finansın çevresinde döner. Finans sevmiyorum deme, ay ben hiç anlamıyorum şekerim de deme, öğren. Çok satıyor olabilirsin, çok seviliyor olabilirsin, ürünün (veya hizmetin) çok güzel olabilir; kâr etmiyorsan batarsın.
İşini kurmadan önce çok çalış. Araştır, araştır ve biraz daha araştır. İlgili işte yayımlanan yazıları oku, bu veya benzeri işi yapan bir tanıdık bul, dinle. Bak. Düşün. Sor. Gerekirse bir yıl sürsün ama eğer bu işi yapmak istediğini düşünüp daha araştırırken sıkılıyorsan, o zaman bu işi yapma.
Maliyetlerini hesapladıktan sonra çıkan sonucu iki ile çarp. Şaka değil, Murphy Kanunu da değil, gerçek.
Anneleri babaları, teyzeleri, bilmem kim abileri pek dinleme. Memur zihniyeti yaygın; seni geri çekmeye çalışacaklar, zaten bizim milletimiz felaket senaryolarına bayılır. Eğer araştırmalarını sağlam temeller üzerine yaparsan, dünya trendlerini biliyorsan, sana söylenenleri kendi süzgecinden rahatlıkla geçirebilirsin. Korkularıyla korkularını depreştirmesinler. Kendine objektif bakabilecek bir dost edin. Unutma ki herkes aynı senaryoyu farklı şekillerde yaşar. Başkasının yapamaması senin de yapamayacağın anlamına gelmez, baştan yenilgiyi kabul etme.
Gülümse, sakin ol ve nefes al. (Hepsini unut, bu tavsiyeyi unutma)
Başkaları için günde sekiz saat çalışıyorsun, artık kendin için yirmi dört saat çalışacaksın. Daha kolay bir hayat için girişimciliğe heves ediyorsan, yapma. Seni daha kolay bir hayat beklemiyor. Daha doyumlu, daha heyecanlı… Evet. Daha kolay… Asla.
Bildiğin bir işi yapıyorsan başarıya ulaşma ihtimalini onla çarp.
Yapmayı sevdiğin işle yola çıkıyorsan başarıya ulaşma ihtimalini binle çarp.
Evet, batma ihtimalin var. Evet, çok paralar kaybedebilirsin. Eş dost, “Hım bilmem ne açtı da sonra başaramadı battı” diyebilirler. Peki seksen yaşına gelip de, senin kendine “Keşke…” demenden daha sıkıntı verici mi gerçekten?
Bir tek doğru yoktur diye koltuklarını kabarta kabarta konuşabilirsin, bunu hak ettin.
Sen bu hayata denemeye geldin. Korumaya, saklamaya değil.
Tüm hayalperestlerin kanatlarının altına rüzgârlar dilerim.