Küçükken en sevdiğim arkadaşımla bana en güzel ilhamdı o… Özgür ve özgün şarkılarını bağıra çağıra söylerken biz de kendimizi öyle hissederdik herhalde. Şimdi yeni bir başlangıçta kitabı elime düşüverdi Nil Karaibrahimgil’in.

Yine özgün. Ancak bu sefer okuyanı da özgünlüğe itiveriyor; keşfet diyor. Bense zaten dünden razıyım keşfetmeye bugünlerde. Aynanın karşısında, kendime odaklı halde, kendi etrafımda dönüp durmaktan yorulalı çok olmuştu zaten. Adını bile bilmediğim bir dağa, çıplak ellerle, tırnaklarımı geçire geçire, hiç yoktan bir sebeple çıkmaya çabalamaktan da yorulmuştum; yorgundum işte. Ama geri döndüm!

Şimdi kendime dair bazı isteklerim var. Mesela anlamları değil ama durmaksızın zihnimi kurcalayan o anlam arayışını bırakmak… Bir de başkalarına dair beklentileri unutmak… İşte tam o anda hayatıma yeniden girdi Nil. Bana bir çözüm gösterdi Sevmeden Edemediklerimize adlı yazısında. Söylemek istediklerimi beklentisizce haykırmanın bir yolu… Gizli ve mütevazı. Alışkın olmadığım bir şekilde… Önem için önem vermeden, sevgi için sevgi vermeden, ilgi için ilgi vermeden. Sadece önem vermek, sadece sevmek ve sadece ilgilenmek.

O yüzden şimdi Nil’den ilham alarak gönlümden geçenlere sevgilerimi söyleyeceğim. Kim oldukları gerçekten önemli mi? Zaten onlar hep varlar! Hem ben cömertçe sunuyorum gönlümden geçenleri, sen de içlerinden birini, hatta hepsini birden seçebilirsin; kendine cömert olduğun ölçüde… İşte başlıyorum.

Sen huzursuz bir denizden sonra yanaştığım bir liman gibisin öyle dingin öyle huzurlu…

Seni, bembeyaz yanaklarından, tereddütsüz öpmelere doyamıyorum!

Sen sanki hep vardın kalbime düşen ilk güzellik olarak, senin kokunla açıldı tüm sevgiler bana.

Senin tereddütlü de olsa sarılışlarını çok seviyorum.

Senin ellerinin yumuşaklığına bayılıyorum!

Sen beni öyle güzel seviyorsun ki benim de sevdikçe daha çok sevesim geliyor seni.

Sen o kadar güzelsin ki bazen gizliden fotoğraflarına bakıp içimden “Ne güzelsin sen ya” diyorum..

Sen kollarını bana açtığından beri çok mutluyum biliyor musun?

Sen sadece “varsın” ve seni sadece bunun için seviyorum.

Seninle açılan bir yolda tekrar kendimi buldum.

Senin duruşuna, sözcüklerine ve sadece sana hayranım!

Sen öyle yaratıcısın ki koskoca tarihi yeniden yazıp onu bir akşam güneşinin keyfinde izleyebilirsin.

Senin gözlerindeki yaşanmışlık ışık olmuş parlıyor, sevgi olmuş herkesi sarıyor.

Sen ilhamsın, motivasyonsun, başlangıçsın, güçsün!

Sen mi? Sen o kadar kendinsin ki… Ne senle ne sensiz. Sen apayrı bir sevgisin.

Senin şefkatli avuçlarında hep huzur buldum.

Sensiz de olsa zaman hep geçer, sen baki kalırsın..

Sen müziğin ilk keşfisin..

Senin gülümsemen demek gülümsemem demek.

Sen zarifsin.

Sen hele sen! Seni keşfetmeye doyamıyorum.

Peki ya sen? Sadece… Sana çok teşekkür ederim.

Billur Bektaş

<div class="social4i" style="height:82px;"> <div class="social4in" style="height:82px;float: left;"> <div class="socialicons s4twitter" style="float:left;margin-right: 10px;padding-bottom:7px"><a href="https://twitter.com/share" data-url="https://dergi.kuraldisi.com/sen/" data-counturl="https://dergi.kuraldisi.com/sen/" data-text="Sen" class="twitter-share-button" data-count="vertical" data-via=""></a></div> <div class="socialicons s4fblike" style="float:left;margin-right: 10px;"> <div class="fb-like" data-href="https://dergi.kuraldisi.com/sen/" data-send="true" data-layout="box_count" data-width="55" data-height="62" data-show-faces="false"></div> </div> </div> <div style="clear:both"></div> </div> <p><a href="https://dergi.kuraldisi.com/wp-content/uploads/sites/4/2016/05/58624_446912001590_4125200_n1.jpg"><img loading="lazy" decoding="async" class="alignright size-medium wp-image-5790" title="58624_446912001590_4125200_n" src="https://dergi.kuraldisi.com/wp-content/uploads/sites/4/2016/05/58624_446912001590_4125200_n1-300x232.jpg" alt="" width="300" height="232" /></a>Billur 1994 yılında hayata gözlerini açtı. Saint-Joseph lisesini severek bitirdikten sonra İstanbul Teknik Üniversitesi Moleküler Biyoloji ve Genetik bölümüne kendi tercihiyle geçiş yaptı. Kendi bölümü biyolojiye ve bilime duyduğu ilginin yanında psikoloji, biyoenerji, psiko-kinesyoloji, bireysel gelişim, felsefe, edebiyat ve resim sanatı gibi alanlarda kendisini merakla geliştiriyor. Bambaşka dünyalara ait gibi gözüken bu alanların özünde gösterdiği paralellikten etkilenerek profesyonel anlamda bilimle spritüelliği barıştırmak istiyor. İlkokul çağında teyzesinin aldığı yarı değerli taşların şifalarını keşfederek başlayan yolculuğunda izlediği fantastik filmlerdeki “sihir”in derinlerde hep gerçek olduğuna inanıyordu. Ortaokul çağında annesinin rehberliğinde hayatına giren Kuantum ve Çekim Yasası kavramlarıyla artık bu “sihir”in gerçek olduğunu biliyor. Bu bilinçle kendisini gelişime cesaretle açarak kendi dünyasını genişletirken Dünya’da fark yaratmak istiyor. “Umut içimizdeki potansiyelin göz kırpışıdır.” sözüyle Nil Gün’den aldığı ilhamla dünyada “bir şeylerin” değişiminin içimizdeki minik umut tohumlarının yeşermesiyle başlayacağına inanıyor. Karanlığın içinde yanan mumları herkese göstermek istiyor. İşte bu yüzden kendi yazılarında “Benim umudum var!” diyor.</p> <span class="et_social_bottom_trigger"></span>
Share This