Özsaygı, hem kendimizi özgün bir birey olarak değerli, hem de karşılaştığımız sorunlarla başa çıkabilecek kadar yeterli hissedebilmektir.
Bu iki duygu, değerlilik ve yeterlilik duygusu özsaygının temelini oluşturur. Bu duygulardan birini bile yeteri kadar hissedemediğimizde yaşamdan aldığımız doyum azalır.
Yeterlilik duygumuz gelişmemişse sorunlar karşısında da yetersiz kalırız; değerlilik duygumuz gelişmemişse, özgün bir birey gibi hissedemez, kendimize layık olduğumuz değeri veremeyiz.
Hele değerlilik ve yeterlilik duygumuzun her ikisi de yeterince gelişmemişse hayat bizim için tam bir kâbus olabilir. Başkalarıyla kıyaslar, onlar gibi olamadığımız, onlar gibi yapamadığımız için kendimizi aşağılar dururuz.
Özsaygı temelimiz sıfır-altı yaşları arasında atılır. Eğer ebeveynlerimiz çocuk yetiştirme konusunda bilinçliyse, az sancılı bir ergenlik ve olgun bir yetişkinlik bizim için doğal bir gelişim sürecidir.
Ama kaçımızın bireysel gelişim açısından gelişkin ebeveyne sahip olduğumuz söylenebilir ki?
Ne yazık ki ezici bir çoğunluk henüz kendisi çocukluktan çıkamamış anne babalar ya da anne baba yerine geçen kişiler tarafından yetiştirildi. Neredeyse hepimiz temelleri çürük binalar gibiyiz.
Bir kısmımızın temelleri öylesine zayıf ki, sıkça yaşadığımız küçük depremler karşısında bile büyük hasar görebiliyoruz. Hayatın bize yaşattığı daha büyük depremler karşısında ise binamızın (dünyamızın) yıkıldığını hissediyoruz.
Kaynak: Özsaygı kitabı
Saim Koç