cildirmak-isten-degil-i

Bu yazı, yazarın Beyaz Atlı Kurbağalar adlı kitabından alıntıdır.

Onunla aramızda ne yaşanırsa yaşansın, kimseyle sorunlarımızı paylaşmamaya özen gösteriyordum. Ama onun aynı hassasiyeti gösterdiğini söyleyemem. Her gün evden bir karış suratla çıkınca sonunda insanlar dayanamayıp sormuşlar tabii;  hayrola bu günlerde pek durgunsun, bir sorun mu var, diye.

Sonunda amacına ulaştı, özel sorunumuzu kamuya açtı. Eh, artık bir yerlerine kına yakabilir. Yakında herkesin haberi olur durumumuzdan.
Sanki bunu özel olarak yapıyor, tam evden çıkacağımız sırada bir kavga başlatıyor. Sorun yaratmakta üstüne yok, en önemsiz şeyler bile onun için kavga nedeni olabiliyor. Ne olurdu şu yeteneğini biraz da kendi hatalarını görmek için kullansaydı. Bu ihtimal sıfır tabii; çünkü ona göre sorun bende, benim duyarsızlığımda. Duyarsızlık dediği de arada bir özel günlerimizi unutmuş olmam. Büyütülecek nesi var bunun. Kendi unuttuklarını hiç görmüyor tabii.

Onun unuttukları önemsiz şeylermiş, doğrudan ilişkimizle ilgisi yokmuş, insan önem vermediği şeyleri unuturmuş, özel günlerimizi unutarak ilişkimize artık önem vermiyormuşum. Pes doğrusu… Birisine kızmamız onu sevmediğimizin göstergesi olabilir mi, nasıl, insan sevdiklerine zaman zaman kızabiliyorsa, önemsediği insanların özel günlerini de unutabilir. Haksız mıyım? Ama gel sen bunu ona anlat.

Uzun zamandır neredeyse kavgasız tek bir günümüz bile geçmiyor. Eskiden kavga eder ama gerginliğimiz geçtikten sonra oturur konuşurduk. Gerçi konuşurduk da ne olurdu, sorun mu çözerdik, o da ayrı; ama yine de ortalık biraz yumuşardı. Şimdi onu da yapamıyoruz. Nasıl yapalım ki, hep gerginiz. Ne zaman konuşmaya yeltensek söze beni suçlayarak başlıyor. Konuşma da başlamadan bitiyor tabii. Bu bile suç oluyor; Neymiş efendim, kaçıyormuşum. Konuşmadan sorunlarımızı nasıl çözermişiz.

Tamam, bu gibi durumlarda genellikle ya susuyorum ya da ortamı terk ediyorum; ama bunu, sorun daha fazla büyümesin diye yapıyorum. Orada kalıp, ben de onu suçlasam, iş çığırından çıksa daha mı iyi? Sorun üstüne bir sorun daha eklemiş olmaz mıyız? Kırıcı olmak istememem, kızgınlığımı bastırmam yanlış mı? Bu bana zevk mi veriyor sanki? Bütün günümü zehir ettiğinin farkında değil. Bazen gerginliğim günlerce sürüyor. Onu kırmamak için öfkemi çoğu zaman başkalarına yönelttiğim oluyor.

Onu seviyorum, sevmesem öfkemi döker, kendimi rahatlatır, o ne hale gelmiş umursamam bile. Ama ben onu umursuyorum, umursadığım için de susmayı tercih ediyorum. Gel gör ki, bu duyarlı yaklaşımımım duyarsızlık olarak algılanıyor. Çıldırmak işten değil.

cildirmak-isten-degil-ii

Yukarıdaki senaryodaki bakış açısı ilişkiyi adım adım tüketir. Kişinin mantığı kendisine ne kadar tutarlı gelirse gelsin, bu, sorunu kendi açısından gördüğü gerçeğini değiştirmez. Gördüğümüz gerçek değil sadece gerçeği bizim algılayışımızdır. İlişkimizi her iki tarafa da doyum verici hale getirmenin yolu partnerimizin bakış açısını da algılamaktan geçer. Algılamamakta, kendi “doğrularımızda” diretmekte devam edersek ilişkiyi biraz daha hırpalar, duygusal duvarlarımızı kalınlaştırır tükeniş sürecine katkıda bulunuruz.

Tükenen ilişkilerde genellikle en uzun süreyi kapsayan kızgınlık aşamasıdır. Tükeniş sürecinin ilk aşaması olan tepki aşamasında tepkiler sağlıklı bir şekilde ifade edilmiyorsa çok çabuk kızgınlık aşamasına geçilir. Bu aşamanın uzun sürmesinin iki nedeni vardır:

1) Zaman zaman kızgınlığımızı sağlıksız da olsa ifade ederiz. Bu bize soluk aldırır.

2)  Sürecin, ilişkimizin aleyhine işlediğini görmek bizi ürkütür.
Partnerimizle aramızda duygusal bir duvar olmasına rağmen, onu kaybetmek istemeyiz; çünkü hâlâ onunla birlikte olma isteğimiz güçlüdür.
Bu aşamada sevgi ve öfke iç içe geçmiştir. Kendi bakış açımıza öylesine odaklanırız ki neredeyse gördüğümüz sadece partnerimizin bize yaptığı haksızlıktır. Haklılık peşinde koşmaktan partnerimizin ne dediğini bile duymayız.

Yukarıdaki senaryoda bu bakış açısını yakalamak mümkün. Kişi olaylara kendi filtresinden (haritasından) bakıyor. Davranışlarıyla değil niyetleriyle değerlendirilmek istiyor. Ama sıra kendisine geldiğinde, partnerinin niyetini dikkate bile almıyor; onun sadece davranışlarına odaklanıyor. Bu, çoğumuzun içine düştüğü bir yanlış; kendimizi niyetimizle, başkalarını ise davranışlarıyla yargılıyoruz. Çifte standartlıyız anlayacağınız.

Oysa başkalarının haritalarını dikkate almadan sağlıklı bir iletişim kurabilme şansımız yok. Başlangıçta en güçlü duygularla bile bağlı olsak, eğer partnerimizin ihtiyaçlarına odaklanmıyorsak onu anlamamız mümkün değildir.
Hayatı sadece kendi haritamızdan algıladığımız sürece kendimizi her zaman haklı çıkarabiliriz. Yukarıdaki senaryoda olduğu gibi, duyarsız davranışlar bile insana duyarlıymış gibi gelebilir.

Susmak ya da herhangi bir açıklama yapmadan tartışma ortamını terk etmek çok yaygınca yapılan yıkıcı bir davranıştır.

Sorunu büyütmek istemiyorum, ben onu umursuyorum, umursadığım için de susmayı tercih ediyorum, gerekçesi, ilk bakışta masum gibi görünebilir ama hiç de masum değildir ve bunu yapan da masum olmadığını içten içe bilir.

Bu davranışı haklı çıkaracak hiçbir gerekçe olamaz. Karşı tarafa, seni ciddiye almıyorum, seni umursamıyorum, seni yok sayıyorum mesajından başka bir şey iletmeyen bu davranışın kabul edilebilir bir yanı yoktur. Tam anlamıyla bir tacizdir; sözsüz bir taciz.

Bu davranışı sergileyen kişi, partnerini incitme dürtüsüne yenilmiş, ona olan öfkesini bir şekilde ifade etmiştir. Bu durumda iki taraf da kaybetmiştir. Haklılık mücadelesi tam bir kaybet, kaybet oyunudur.

Haklı çıkmaya odaklanmış biri için harika silahlar vardır. Duruma göre bunlardan birini devreye sokar, kendimizi haklı çıkarırız. İlişkilerde sık baş vurduğumuz silahlar; rasyonalize etmek (mantıklı hale getirmek), varsayımda bulunmak (yetersiz veriye rağmen karar vermek ve bunun doğruluğundan kuşku duymamak) ve zihin okumaktır (karşımızdakinin zihninden geçenleri bildiğimizi sanmaktır).

Hiçbir ilişki tek tarafın yanlışlarıyla tükeniş sürecine girmez. Oranları farklı da olsa iki tarafın da katkısı vardır. Özenin azalmasıyla içine sürüklenilen bu süreçte yapılan önemli bir yanlış da sadece partnerimizin onaylamadığımız davranışlarına odaklanmaktır. Bu bakış bizi öylesine kör eder ki, kendimizi sütten çıkmış ak kaşık sanırız. Arzumuz, partnerimizin kendisini “düzeltmesidir.” Düzelirse sorunumuzun kalmayacağını zannederiz. Unuttuğumuz ise partnerimizin de bizim gibi düşündüğüdür. O da sorunun bizde olduğunu düşünür ve düzelmemiz için üzerine düşeni yapar.

Tabii ki süreci tersine, olumluya çevirmemiz için yapmamız gereken partnerimize değil, kendimize yönelmemizdir. Kendi yanlışlarımızı, kendimize yontan tek taraflı bakışımızı görebilirsek partnerimizi de aynısını yapmaya özendiririz. Özenmeyebilir de; bundan egosunu tatmin edecek bir doyuma yönelebilir. O zaman size önerim; egosunu sizden fazla önemseyen birinin yanında ne aradığınızı sorgulamanızdır.
Kendimizi sorgulamanın kolay olmadığını, hele kendimizde ciddi bir sorun görmediğimiz durumda bunun ne kadar zor olduğunu biliyorum. Ama bunun başka yolu yok. Ancak kendimizi geliştirerek partnerimizin gelişimine katalizör olabiliriz; tabii o da isterse. İstemese bile her vesilede kendimizi sorgulamanın ve geliştirmenin ne zararı olabilir. Aksine aynı hataları tekrarlamaktan kurtuluruz.

Eğer kendimizi değil de partnerimizi değiştirmekte kararlıysak ki bu ilişkimizi biraz daha batağa sürükleyecektir, o zaman bir uzman desteğiyle ilişkimizdeki sorunları çözme yolunu seçebiliriz.

Hayat an be an yaptığımız seçimler dizisidir. Yaptığımız her seçimin bir sonucu vardır. Beğenmediğimiz sonuçlarla karşılaştığımızda bunu bizim yarattığımızı düşünmeyiz bile; tıpkı sorunlu bir ilişkideki kendi payımızı düşünmediğimiz gibi. Ama bu gerçeği değiştirmiyor. Masaya sandalye dediğimiz için masa sandalye olmuyor.

Hayal kırıklığı yaşamak istemiyorsak gerçeği kabul etmekten başka seçeneğimiz yok. Tükenen ilişkileri geliştiren ilişkilere çevirmenin gerçeği de partnerimizi değil kendimizi değiştirmektir.

Sevgiyle kalın.

Saim Koç

<div class="social4i" style="height:82px;"> <div class="social4in" style="height:82px;float: left;"> <div class="socialicons s4twitter" style="float:left;margin-right: 10px;padding-bottom:7px"><a href="https://twitter.com/share" data-url="https://dergi.kuraldisi.com/cildirmak-isten-degil/" data-counturl="https://dergi.kuraldisi.com/cildirmak-isten-degil/" data-text="Çıldırmak İşten Değil" class="twitter-share-button" data-count="vertical" data-via=""></a></div> <div class="socialicons s4fblike" style="float:left;margin-right: 10px;"> <div class="fb-like" data-href="https://dergi.kuraldisi.com/cildirmak-isten-degil/" data-send="true" data-layout="box_count" data-width="55" data-height="62" data-show-faces="false"></div> </div> </div> <div style="clear:both"></div> </div> <p><a href="https://dergi.kuraldisi.com/wp-content/uploads/sites/4/2016/05/saim-koc.jpg"><img decoding="async" class=" size-full wp-image-9853 alignleft" src="https://dergi.kuraldisi.com/wp-content/uploads/sites/4/2016/05/saim-koc.jpg" alt="saim koc" width="169" height="215" /></a></p> <p>10 Haziran 1946 doğumlu Saim Koç, Ege Üniversitesi’nde iktisat eğitimi aldı. Bir süre gazetecilik yaptı. Değişik yayınlarda ekonomi üzerine yazıları çıktı. Yine aynı alanda konferans ve seminerler verdi.</p> <p>1994 yılından itibaren Nil Gün’le birlikte bireylere ve kurumlara bireysel gelişim eğitimleri vermeye başladı.</p> <p>Aynı yıl yine Nil Gün’le birlikte bireysel gelişim ve psikoloji ağırlıklı kitaplar yayımlayan Kuraldışı Yayınları’nı;</p> <p>1995 yılında araştırma, inceleme ve tarih türlerinde kitaplar yayımlayan Aykırı Yayınlarını;</p> <p>2006 yılında, edebiyat türünde kitaplar yayımlayan Hitkitap’ı kurdu.</p> <p><a href="https://www.kuraldisi.com/bookstore-yayin/bireysel-gelisim/ozsaygi/">Özsaygı – Öncelikler Listende Kaçıncı Sıradasın</a>, <a href="https://www.kuraldisi.com/bookstore-yayin/iletisim-ve-iliskiler/iletisimde-ustalasmak/">İletişimde Ustalaşmak</a> ve <a href="https://www.kuraldisi.com/bookstore-yayin/iletisim-ve-iliskiler/beyaz-atli-kurbagalar/">Beyaz Atlı Kurbağalar</a> adlı kitapların yazarı olan Koç, uzmanlık alanı olan iletişim ve ilişkiler konusunda Koçluk da yapmaktadır.</p> <p>Halen Eğitmenliğinin ve Koçluğunun yanı sıra Aykırı Yayınları ile Hitkitap’ın Yayın Yönetmeliğini de sürdürmektedir.</p> <span class="et_social_bottom_trigger"></span>
Share This