Sing Sing Amerika’nın en meşhur hapishanelerinden biri. En azılı mahkûmları orada bulabilirsiniz (arıyorsanız). Dolayısıyla burası birçok sosyolog için petri kabı gibi; sıklıkla araştırmalar yapılıyor. Gene bir araştırmaya göre, Sing Sing mahkûmlarının yüzde doksanı suçun kendilerine ait olduğunu düşünmüyor; olan bitenle ilgili kendilerini değil, başkalarını veya içinde bulundukları durumu suçluyorlar.

En azılı suçları işleyenler böyle düşünüyorsa, günlük etik kuralları ihlal ederken biz ne düşünüyoruz?

Bir keresinde Yunanistan’da bir otelde açık büfede yemek yiyordum. Yanımdaki adam tabağını ağzına kadar doldurdu. Ama doldurdu derken yemekten kuleler falan oluştu, asla yenmeyecek tuhaf karışımlar hızla büyüyordu. “Ben tokum aslında” dedi adam hırsla, “ama işte pis Yunan! Görsün gününü!” Aklı sıra hak edene ders veriyor!

Bir arkadaşım hızla giden arabadan yere çöp fırlatırken kendisi olmasa temizlik görevlerinin işinin kalmayacağını iddia ediyordu. Türkiye’ye iş gücü kazandırıyordu adam.

Cehenneme giden yol iyi niyet taşlarıyla örülüdür, derler ya; hep birlikte birbirimize ve dünyaya bin bir türlü hainlik ederken bunu muhteşem açıklamalarla parfümlüyoruz, çöplerimiz mis gibi kokuyor. Ama gene de onların aslında birer çöp olduğu gerçeğini değiştirmiyor; zaten o koku da sadece sana özel, geri kalan herkes çöpün kokusunu alıyor.

Kimse kendini kötü bir insan olarak görmüyor. Göremez. Hani bir Behzat karakteri vardı, kel kafasına vururdu, çat çat çat! Kel Behzat diye, sonra da eklerdi “Yaşasın Kötülük!” Bazı insanlar sizi aksine ikna etmek için çok çabalasalar da, gerçekten yaşamıyorlar. Karşınızda bin bir şeytani taklayı atan adam, mis gibi hissediyor kendini. Kendini kötü değil, kurnaz olarak tanımlıyor; hayatı bir savaş olarak görüyor. “Çok ezildim” diye açıklıyor kendine, “bana neler neler yaptılar, o yüzden ben de başkalarına yapacağım; oyunun kuralı bu.” Elleri kara ama vicdanı temiz devam ediyor.

Çünkü hiç kimse ama hiç kimse, vicdanın kirlenmesine dayanamaz.

Karşısındakinin canını alırken “Hak etti bunu” diye düşünüyorsa insan evladı, siz de bir dönüp bakın, o yüzde yüz haklı olduğunuz, atının terkisindeki bir Jan Dark gibi olduğunuz anda bile aslında gayet hatalı davranıyor olabilir misiniz?

“Çocuklarıma bağırdım ama çok üstüme geldiler. Biraz çeki düzen versinler kendilerine canım aaa!”

“Tecavüz ettim ama o da açık giyinip beni davet etti.”

“Öldürdüm ama o bunu çoktan hak etmişti.”

İşyerinde başkalarına dedikodunuzu yapan kadın, arkadaş edinmek istiyor; statüsünü yükseltmek zorunda hissediyor. Bunu sizi kullanarak yapmak makul geliyor ona. Nesneleştiriyor sizi, kişiden çıkartıyor. Hak ettiğinizi varsayıyor.

Fiyat konusunda yalan söyleyen adam çocuklarının rızkını kazandığı için bunu yaptığını düşünüp kendini haklı çıkarıyor.

Siz de, bir başkasının yaptıklarınızı hak ettiğini varsayıyor, kendinizi temize çıkartıyorsunuz. Valla öyle yargıca can kurban da, o yargıç da gerçek değil.

Binlerce minik etik kural sıkıcı olabilir ama biz sıkış tepiş insan-hayvan-doğa bir dünyada yaşıyoruz. Ve hep bizi haklı çıkartan yargıçlarımız olduğu sürece işler kötüye gidiyor. Parasını verdiğiniz için çalıştırdığınız insanlara kötü davranmaya hakkınız yok. Düşünün ki, onlar sizin dostunuz. Herkes öyle yapıyor diye, kolay çalınabilir veya bozulabilir bir kaynağı kullanmaya hakkınız yok. Varsayın ki, onlar çocuklarınızın hakkı.

Bir hikâye anlatayım: Bir zamanlar çok yetenekli bir inşaat ustası varmış. Ustanın tam da emekliye ayrılacağı gün patronu ona son bir ev daha yapmasını istediğini söylemiş. “Hiçbir masraftan kaçınma” demiş patron, “bu eve çok özeniyorum.” Usta küfrederek işi yapmaya başlamış. Tatilinden çalan bu patrona hak ettiği cezayı vermek için evin duvarlarına kum doldurmuş; hiçbir yerine özenmeden baştan savma yapmış işi. Teslimat tarihi geldiğinde, yüzü asık, anahtarı teslim etmiş patrona. Patron, yüzünde kocaman bir gülümseme ile anahtarı geri vermiş: “Bu ev senin ustam” demiş, “bunca zaman bize harika işler çıkarttığın için.”

Siz de bütün ani kararlarınızın, hatalarınızın bedelini bir şekilde ödüyorsunuz aslında. Ben de ödüyorum. Ödemek istemiyorum. Sizin de ödemenizi istemiyorum.

O yüzden atının terkisinde, elinde dünyayı kurtaran kılıç varken bir daha düşün: Haklı olduğuna emin misin?

<div class="social4i" style="height:82px;"> <div class="social4in" style="height:82px;float: left;"> <div class="socialicons s4twitter" style="float:left;margin-right: 10px;padding-bottom:7px"><a href="https://twitter.com/share" data-url="https://dergi.kuraldisi.com/kendini-kurtaran-kahramanlar/" data-counturl="https://dergi.kuraldisi.com/kendini-kurtaran-kahramanlar/" data-text="Kendini Kurtaran Kahramanlar" class="twitter-share-button" data-count="vertical" data-via=""></a></div> <div class="socialicons s4fblike" style="float:left;margin-right: 10px;"> <div class="fb-like" data-href="https://dergi.kuraldisi.com/kendini-kurtaran-kahramanlar/" data-send="true" data-layout="box_count" data-width="55" data-height="62" data-show-faces="false"></div> </div> </div> <div style="clear:both"></div> </div> <p>Hayatında düşük, planlı bebek, sürpriz bebek yaşamış;<br /> ebeveynlik üzerine okumuş, okumuş <a href="https://dergi.kuraldisi.com/wp-content/uploads/sites/4/2016/05/deniz.jpg"><img loading="lazy" decoding="async" class="alignright size-medium wp-image-4589" title="deniz" src="https://dergi.kuraldisi.com/wp-content/uploads/sites/4/2016/05/deniz-225x300.jpg" alt="" width="225" height="300" /></a>ve biraz daha okumuş;<br /> eğitimlere katılmış, denemiş, bazen harika işler başarmış bazen<br /> eline yüzüne bulaştırmış bir anne.</p> <p>Dokuz Eylül Endüstri Mühendisliğinden mezun olmuş, Amerika&#8217;da MBA mastırı yapmış, Citibank&#8217;ta minik lacivert takım elbisesi ile proje yöneticiliği yapmış sonra da hepsini satıp İzmir&#8217;e kaçmış bir kadın.</p> <p>Bahçe tutkunu, tembel, rahat, kitaplara düşkün, araştırmacı geliştirmeci, doğala düşkün bir meraklı taze.</p> <p>Montessori, yoga, çocuk gelişimi, deneysel psikoloji alanında daimi öğrenci.</p> <p>&nbsp;</p> <span class="et_social_bottom_trigger"></span>
Share This