Nil ve Saim’in dönüştüren eğitimlerine yeni yıldan dolayı bir hafta sonu ara verdik. Eğitimlerin bir dakikasından bile dikkatimi alamıyor olmanın tatlı yorgunluğunu yaşıyorum. Ama bir an önce açık kalplerinden, aydınlık zihinlerinden, engin bilgi birikimi ve tecrübelerinden cömertçe aktardıkları bilgeliğe kavuşmak dileğiyle diyerek 2024 için ilk dileğimi dilemiş olayım.

Yeni yıl bir sembol tabii.

Aynı dili konuşarak program yapabilmenin bir yolu.

Sosyal hayatı şekillendirmenin yanı sıra hayatlarımızı benzerleştiren, aidiyet duygumuzu pekiştiren bir paylaşımın mutluluğu.

Aksi takdirde anı, hareket halinde olmamız, değişen mekanlar ve insanlar, telomerlerimizin kısalması, alıp verdiğimiz nefes sayısı gibi evrensel yasalara uygun olarak madde boyutunda belli hızlarda gerçekleşirken gözlemlediğimiz veya gözlemleyemediğimiz değişimlerden dolayı yirmi dört saatlerden oluşan üç yüz altmış beş güne bölmek gibi bir amacımız olmazdı. Bunu da çocuklarımıza böyle öğretmezdik.

Uzun bir cümle oldu. Şarkı da konuya “Yaşamak dediğin üç beş kısa mutlu andan ibaret” diyerek etkili bir yerden dokunmuş. İşte geçmiş dediğimiz; anlardan değil ama anda duygularımızla böyle etiketlediğimiz referans noktalarından oluşuyor.

Bu noktalarda bizi tetiklemiş, derinden etkilemiş, dönüştürmüş olanlar ise bireysel algılarımız. Bu duygu yüklü algıları, etkileri veya tekrarları sonucunda benliğimizin parçaları olarak kodlayabiliyoruz. Bu açıdan “Geçmiş” bize, sık sık ziyaret ettiğimiz belki terk edemediğimiz benlik algılarımızı da gösteriyor.

Aslında kendimizle ilgili aldığımız kararların çoğunu çocukluk döneminde almış oluyoruz ve erken döneme ait oldukları için yetişkinliğimizde onları hatırlamıyoruz. Peki, eğer terk edemediğimiz bir çocuğun yaralı benlik algısıysa, bu bir yetişkine hizmet edebilir mi?

Edemez tabii. Böylece yetişkinliğimizde de hayat direksiyona geçmemize bir türlü izin vermeyen ebeveynimiz gibi davranıyor, çocuk mağdurluğu göstererek hak kazanmak, değer görmek için bol bol sıkıntı yaratıyoruz. Çocukken can sıkıntımızın bizi harekete geçirdiği an yeniden harekete geçmemiz için yine ve hep bizimle ama biz artık yaralanmamış bir çocuk gibi anı hayale akıtamıyoruz. Ceplerimizde böyle durumlarda kullanmak için taşıdığımız ağır hayal kırıklıkları ve kayıplarımız var sadece. Tek bildiğimiz bunları kullanmak.

Tüm ağırlıklarına rağmen onları bırakmıyoruz. Sanki bir gün onları gören insanlar ve hayat artık utanacak, değerimizi ve hakkımız olanı bize verecekmiş gibi. Sesli ya da sessiz isyanımızın silahları onlar. Bu silahları bırakmak o güzel ve masum çocuğu savunmasız bırakmak gibi duygusal bir yerden dokunuyor bize. Sanki benliği mağduriyet duygusuyla bütünleşmiş çocuğu biz de terk edecekmişiz gibi hissediyoruz. Böylece potansiyel benliğimizi yaşayamayan biz, yaralı çocukluğumuza ait duygular ve ağır silahlarımız bütünleşmiş olarak kalıyoruz.Ve onlar olmazsa kim olurdum sorusunun bilmediğimiz cevabının kısalan telomerlerimizle artık korale olamayacağı ihtimali bizi çok korkutuyor. Böylece “yolun neresinden dönersem kardır” değil, “yüzleşirsem geç kalmışlığıma yanarım öyleyse en iyisi bu yoldan hiç dönmeden öleyim” kararı vermiş oluyoruz.

Gözlerimizi kapattığımızda daha az acımıyor oysa, biz sadece göremediklerimizle kalıyoruz.

Kurbanlığı kutsamak bu.

Daha da kötüsü kendimiz için umut aradığımızı sanmak.

Evet o umut var ama aslında korktuğumuz duygusal özgürlüğü rahatlıkla“istiyormuşuz gibi” yaparak kendimizi güvende hissettiğimiz konforlu bir alanda… Silahımız olan hayal kırıklıklarımızda. Ama zaten her filmde, ana karakter amacına ulaşmadan önce mağdur olmuyor mu? Mağduriyetin verdiği güçle yeni kendine kavuşmuyor mu? Görmek istediğimiz yerden ne güzel görebiliyoruz. Oysa o karakterin mağduriyete rağmen amacına ulaştığını görmemiz de mümkün. Nereden baktığımıza kelimeleri manipüle eden zihnimiz karar veriyor. Evet kendimizle ilgili kararları çok eskiden vermiş olabiliriz. Ama bunları keşfetmek o kadar da zor değil çünkü zaten dönüp dolaşıp kendimizi , aynı cümleleri kurduğumuz olaylar içerisine sokuyoruz. İnançlarımızın bizi aynı duygu durumlarıyla bütünleştiren sessiz fısıltıları hep zihnimizde. Önemli olan kulak verebilmek. Örneğin yaşamımızda bir noktada mutlu olmanın imkansız olduğuna ya da kayıplarla dolu bir hayata ait olduğumuza inanmışsak, kendimizi bu inançları onaylayacak şekilde “bak yine…” derken bulmamız çok kolay. Evrenin hayal ettiğimizden ötesini verebildiğine hiç şahit olmamışız gibi sınırlı inançlarımızla yaşıyoruz. Sahi doğmuş olmayı hayal edebilir miydik?

Çocukluk dediğimiz; neşe, özgürlük, cesaret, kızgınlık, şımarıklık, haz, hatalar, o kalp dolusu SEVGİ hâlâ bizimle. Hayat karşısında güçlü olmak adına öyle gerektiğini düşünüp o çocuğu kendimizden ayırmış olabiliriz ama biz ne yaparsak yapalım hala o çocuğun potansiyeliyiz. Değişen, büyüyen sadece bedenimiz ve bilincimiz. Ve artık beklediğimiz anlayışı, şefkati kendimize verebilecek, hata saydıklarımızı anlamlandırabilecek bilince ve bu sorumluluğu alabilecek yeterliliğe sahibiz.

Keşke “içimizdeki çocuk” diye ayrıştırıp benliğimizde taşıdığımız zorlu duyguları bıraktığımızda ortada geçmişte bir yerlerde terk ettiğimiz bir çocuk olmayacağını, duygusal destek ihtiyacı içindeki bir çocuktan vazgeçmiş olmayacağımızı anlasak. Aksine özgürleşeceğimizi, o parçamızla bütünleşeceğimizi bilsek.

Keşke kendimizle de kendimize rağmen de adım atmayı bilsek.

Hiçbir tanıma ve hayal kırıklığına tutunmak zorunda olmadığımızı bilerek yaşasak.

Bağımlı olduğumuz duygulardan özgürleşmenin yaratacağı boşluğu sevginin dolduracağını bilsek.

Ben önce zihnimizde “çocukluğumuz, yetişkinliğimiz” gibi dönemlere parçaladığımız benliğimizin geçmişe yapıştırdığımız parçalarını anda toplayalım derim. Biz anda neysek oyuz. Hep öyleydik.

Artık değişimlerimizden önceki yeterliliğimizi aşağılayarak kendimizden“içimizdeki çocukdiye bir kısmı çıkarmayalım. Ona “hep bizimle olan potansiyelimiz” diyelim. Ancak böylelikle kendimizden ayırarak tedavi etmeye çalıştığımız “o çocuk” ana ve kendine hiç olmadığı kadar kabul edildiğini hissedecek.

Kendimizi kendimize geri çağıralım. Acıtsa da, güçsüzlük gibi gelse de duygusal ihtiyaçlarımıza artık kendimiz sahip çıkalım ve destek olalım.

Hayatı kolaylaştıran tanımlar ve sıfatlarla yeterince parçalandık. Ama tanımların bizi kırıp ayrıştırdığı yerleri görebiliyoruz, gerçek anlamı bulma ve büyütme şansımız da oluyor böylece.

Hiçbir şey kaybolmadı, dönüşerek anlamlanarak büyüyor sadece. 2024’te hadi artık, toplanalım.

Elvan ERKAL

 

<div class="social4i" style="height:82px;"> <div class="social4in" style="height:82px;float: left;"> <div class="socialicons s4twitter" style="float:left;margin-right: 10px;padding-bottom:7px"><a href="https://twitter.com/share" data-url="https://dergi.kuraldisi.com/umudu-hayal-kirikliklarinda-aramak/" data-counturl="https://dergi.kuraldisi.com/umudu-hayal-kirikliklarinda-aramak/" data-text="Umudu Hayal Kırıklıklarında Aramak" class="twitter-share-button" data-count="vertical" data-via=""></a></div> <div class="socialicons s4fblike" style="float:left;margin-right: 10px;"> <div class="fb-like" data-href="https://dergi.kuraldisi.com/umudu-hayal-kirikliklarinda-aramak/" data-send="true" data-layout="box_count" data-width="55" data-height="62" data-show-faces="false"></div> </div> </div> <div style="clear:both"></div> </div> <p><img decoding="async" class=" wp-image-7320 alignleft" src="https://dergi.kuraldisi.com/wp-content/uploads/sites/4/2023/12/elvan-erkal-232x300.jpg" alt="" width="122" height="158" />Elvan Erkal, 01.06.1984 tarihinde İzmir’de doğdu. Ege Üniversitesi Gıda Mühendisliği Bölümü mezunudur. İzmir’de başladığı ve İtalya’da sürdürdüğü Yüksek Lisans Eğitimini 2009 yılında tamamladıktan sonra altı yıl özel sektörde çalışmıştır. İş hayatına ara verdiği dönemde Koç Üniversitesi’nde MBA eğitimini tamamlamıştır. Şu an İngiliz ortaklı Sağlık Yönetimi şirketinde yöneticidir.</p> <p>Küçük yaşlardan itibaren yazı yazmak hayatında çok değer verdiği bir ifade yolu olup, aldığı bireysel gelişim eğitimleri ve hayat öğretilerini anlamı aydınlatan ve zenginleştiren söz sanatıyla ifade edebilmek için şiir, öykü ve deneme çalışmaları yapmaktadır.</p> <p><em>“Hiçbir kelime sessizliğin anlattıklarına yetmeyebilir ama içi zengin sözcüklerle susmak bu dünyada insanı aşka bir adım daha yaklaştırır”</em></p> <p>Evli ve bir erkek çocuk annesidir.</p> <p>&nbsp;</p> <span class="et_social_bottom_trigger"></span>
Share This